Ana Sayfa Blog Sayfa 875

Meme Kanserine Yakalanan Canan Ergüder’ den Son Durum Açıklaması…

Geçtiğimiz Nisan ayında sosyal medya üzerinden meme kanserinini yaşadığını açıklayan ve uzunca bir dönemdir kemoterapi tedavisi alan  başarılı sanatçı Canan Ergüder, magazin muhabirlerine son durumu hakkında bilgi verdi. Güzel oyuncunun sağlık durumu nasıl? İşte Detaylar…

Canan Ergüder’dan Samimi Açıklamalar

Meme Kanserine Yakalanan Canan Ergüder’ den Son Durum Açıklaması…

Star TV’ nin Menajerimi Ara adlı dizisindeki Feris karakterini hayatn veren oyuncu Canan Ergüder, kansere yakalandığında projeden ayrılmak durumunda kalmıştı. Tedavi süreci hakkında ünlü sanatçı; Evet, sağlığımla ilgili haberler doğru. İnişli çıkışlı bir süreç olacak bu ama moralimi yüksek tutuyorum. Merak etmeyin, iyileşeceğim” ifadelerini hayranları için paylaşmıştı.

“Bu Biten Bir Süreç Değil…”

Geçtiğimiz aylarda hastalığıyla ameliyat olan oyuncu Canan Ergüder, hastaneden ayrılırken son sağlık durumu hakkında açıklamalar yaptı. Magazin gazetecilerinin yöneltiği soruları sevaplayan Canan Ergüder, “Tetkiklerimi yaptırdım” dedi. Ve devam eden usta sanatçı, “İyiyim, sağlıklıyım. Geri dönmeye çaba gösteriyorum. Kemoterapi ve radyoterapi bitti. Bundan sonra altı ayda bir kontrol var. Bu biten bir süreç değil, kontrol edilen bir süreç” dedi…

Canan Ergüder kimdir?

İbo’ nun 5 Konser için Alacağı Ücret Tarihe Geçti…

Usta şarkıcı İbrahim Tatlıses, önümüzdeki yılbaşında Belarus’ ta çıkacağı 5 konser için kazanacağı ücret Türk müzik tarihinde rekor kırdı. İbrahim Tatlıses ne kadar servet alacak? İşte Detaylar…

İbrahim Tatlıses’ten Gelinine Çiğ Köfte

İbo’ nun 5 Konser için Alacağı Ücret Tarihe Geçti…

14 Mart 2011 tarihi gecesi Beyaz TV’ de ekranlarında hazırlayıp sunduğu ‘İbo Show’ adlı programından bittiğinde uzun namlulu bir silahla yapılan saldırı sonucunda kafasından vurulmuştu.

İlk Konser 23 Eylül’de Kuruçeşme Açıkhava’ da…

Uzun süren tedavisi sonrasında televizyona ve sahnelere geri dönen sanatçı İbrahim Tatlıses, seneler sonrasında ilk konserine 23 Eylül’de Kuruçeşme Açıkhava’ da gerçekleştirerek hayranlarına kavuşacak.

26.6 Milyon Lira Kazanacak…

Müzik tarihine geçen bir anlaşma yapan İbrahim Tatlıses, Hürriyet haberin yapmış olduğu özel haberine göre; Belarus’un başkenti olan Minsk’ teki Double Tree by Hilton isimli Otel’de biri yılbaşı konseri dahil olmak üzere toplamda beş adet konser verecek. Tatlıses, yeniyıl konseri için 1 milyon dolar, diğer dört konser için ise 500’ er bin dolar alacağı yani toplam Belarus konserlerinden 3 milyon dolar kısaca 26.6 milyon lira kazanacağı öğrenildi…

Oya-Bora: Müziği Bırakmadık

80’li 90’lı yılların en çok sevilen ikililerinden biri olan Oya Küçümen ve Bora Ebeoğlu geçtiğimiz gün çok uzun bir sürenin ardından röportaj verdi. Samimi açıklamalarda bulunan Oya-Bora “Müziği bırakmadık” dedi. İşte o açıklamalar;

? Müzikle ilk etkileşiminizi hatırlıyor musunuz?

Oya Küçümen: Tiyatro ve müziğin içine doğdum. 17 yaşındayken “Batı Yakası Hikayesi” müzikalinde rol aldım. Ardından “Küçük Adam Ne Oldu Sana” müzikli oyununda başrol oynadım. Abim Cem Küçümen, klasik gitar öğretmeniydi. Evde sürekli ses egzersizleri yapıyorduk. Babam Zihni Küçümen, tiyatro sanatçısı ve yönetmendi.

Bora Ebeoğlu: Öğretmen ve memur bir anne babanın oğlu olarak Ankara’da doğup büyüdüm. Müzik benim için doğuştan gelen bir merak oldu. Kulağım hep radyoda ve şarkılardaydı. İlkokul ve ortaokulda, flüt, mandolin dersleri ve koroda şekillenen müzik zevkim, daimi olarak hayatıma yerleşti.

? Müziğe olan yeteneğinizi ilk nasıl keşfettiniz?

Oya Küçümen: Küçükken evde iki abimle şarkı söylerken… Müzikli tiyatro yapıp komşuları çağırırdık.

Bora Ebeoğlu: İlk kez babamın öğretmenlik yaptığı Cumhuriyet Lisesi balosunda. O yılın Eurovision birincisi “Save Your Kisses For Me” şarkısını İngilizce okuyarak sahneye adım attım.

? Bu keşfin profesyonel anlamda yönlendirilmesi istediğiniz bir şey miydi?

Oya Küçümen: Yetiştiğim ortam beni doğal olarak yönledirdi.

Bora Ebeoğlu: Tamamen içgüdüsel bir azim diyebilirim.

? İlk karşılaştığınız anı hatırlıyor musunuz?

Bora Ebeoğlu: Bizi karşılaştıran müzik adamı Melih Kibar’dı.

Oya Küçümen: Melih Kibar, bir reklam filmi için hem oyunculuk hem de müzik yeteneği olan birini arıyormuş. Beni önermişler. Bu iş için birlikte çalıştığımız sırada, Eurovision şarkısını seslendirmek için teklif yaptı. Bora’nın partneri olacaktım. Atilla Özdemiroğlu’nun stüdyosunda ilk karşılaşmamız gerçekleşti. Sevingül Bahadır ve Candan Erçetin de oradaydı. Birlikte bir şarkıyı seslendirmemizi istedi, ve seslerimizin uyumuna baktı.

Bora Ebeoğlu: Melih Kibar’la reklam müzikleri yapıyorduk, “Halley”‘in başarısından sonraki sene yarışmada benim de olduğum bir grup kurmak istediğini söyledi. Çeşitli adaylarla tanıştık çalıştık ve sıra Oya ile tanışmaya geldi. İlk tanışmamız beraber şarkı söyleyerek oldu. Ne romantik değil mi?

? 1987 yılında dahil olduğunuz Grup Denk’le Eurovision Türkiye seçmelerine katıldınız…

Bora Ebeoğlu: Grup Denk, 4 kişiden oluşuyordu. Şarkımızın adı “Paydos”tu. Yarışmada orkestrayı yöneten Turhan Yükseler’le tanıştık. Oya ile ikili olarak yola devam etme kararı aldık.

? İlk albüm “Seninle Beraber (Akvaryum)” 1987 yılında geldi. Albüm yapmak hayaliniz miydi?

Oya Küçümen: İlk albümü büyük bir hevesle, hiç bunları düşünmeden yaptık. Albüme adını veren “Akvaryum” şarkısıyla, Turhan Yükseler’le Yugoslavya’da Türkiye adına yarıştık. Festivalleri ve yarışmaları çok seviyorduk, bir sürü müzisyen ile bir araya geliyorduk.

? Şarkıları oluşturma süreciniz nasıl oluyordu?

Oya Küçümen: O zamanlar atari bilgisayarı kullanıyorduk. Bir de Eminönü’nden hesaplı bir klavye almıştık, çalışmak için.

Bora Ebeoğlu: Oya, koreograf Sait Sökmen ile dans çalışıyordu. Okuldan onu almaya giderken, otobüste Oya’yı düşünerek “Tasvir-i Şikayet” şarkısını yaptım. Bu şarkıyı Kuşadası Altın Güvercin şarkı yarışmasında seslendirip Çiğdem Talu ödülünü kapmıştık.

? Sıra sıra dillere dolanan şarkılara imza atarken, bir müzisyen olarak siz neler hissediyordunuz?

Bora Ebeoğlu: “Seni Bana Yazmışlar” albümünü yaparken, tek bir odada yalnızdık. Sadece müziğin sihrine kapılmıştık. “Bu şarkılar tutar mı, satar mı” diye hiç mi hiç düşünmedik. Gürol Ağırbaş ve Aykut Gürel düzenlemeleri ile albümü Şahin Özer’e teslim ettik.

Ne zaman çıkacağını bilmiyorduk bile. Bir gün rafta albümü görünce çok şaşırdık. “Aaa, albüm çıkmış” dedik.

? 90’larda nasıl bir müzik kolektifi vardı? Sizi besleyen fikirler nasıl çıkardı?

Oya Küçümen: En önemli motivasyon kaynağımız şarkıcı ve besteci arkadaşlarımızla, aynı otobüslerde, aynı uçaklarda, festivallere ve yarışmalara gitmekti. Birlikte geçirdiğimiz zamanlarda hayatı ve müziği, deneyimlerimizi paylaşmaktı. Sohbetler bize çok şey katıyordu. Garo Mafyan, Turhan Yükseler, Melih Kibar, Atilla Özdemiroğlu, Mehmet Duru, Uğur Başar, Selçuk Başar gibi çok değerli müzik insanlarıyla çalışma şansımız oldu. Aynı festival otobüslerinde magazin muhabiri arkadaşlarımız da bizimle yolculuk ediyordu. Aysel Gürel’in şakalarını hep birlikte söylüyorduk.

Bora Ebeoğlu: Mesela aklıma geliyor şimdi, Atilla Özdemiroğlu ile bir reklam jingle’ı yapmak için sabah 10’da bütün vokalistlerle buluşuyorduk. Atilla Abi, seslerimize bakıyor, bestesini şekillendiriyor, bize göre değiştiriyor, saatler geçiyor, yemekler yeniyor, bıkmadan usanmadan zevkle gece yarılarına kadar çalışıyorduk. Bugün böyle bir kayıt seansını hayal bile edemiyorum.

? Müzikal işbirliğinizden, birbirinizden sıkıldığınız anlar hiç oldu mu?

Oya Küçümen: Müzikal işbirliğimizde birbirimizden sıkılacak vaktimiz yoktu.

? İlk ünlü olduğunuzu nasıl anlamıştınız?

Bora Ebeoğlu: Yolda yürürken okul minibüsünden çığlık atarak bağırmışlardı. Çok şaşırmıştık.

? Bir anda herkesin hala daha sorguladığı şey oldu siz müziği bırakmadınız ama yeni şarkılar üretip sunmayı bıraktınız. Bunu tetikleyen durumlar neydi?

Bora Ebeoğlu: Müzik piyasasının o günkü koşullarında devam edebilmek için istemediğimiz bir yöne gitmemiz gerekiyordu. Biz de bunu istemedik. Belki de o yüzden eski şarkılarımız bu kadar seviliyor.

? Bu kararınızın bazen yanlış olduğunu düşünüyor musunuz?

Oya Küçümen: Biz popüler kulvardan ayrıldık ama müzik üretmeyi hiç bırakmadık.

? Türkiye’de o dönem yeni yeni gelişen dizi müzikleri de yapmaya başladınız. “Bana Bir Masal Anlat Baba” hala daha çok seviliyor…

Bora Ebeoğlu: Pop kulvarını terk ettik ama müzikten kopamazdık. Üniversiteden beri kadim dostum olan Cengiz Onural ile “Aria”yı kurduk ve diziler, sinema filmleri için müzik üretmeyi sürdürdük. Çoğu kült olmuş dizilere bestelerimizle katkı sağladık. İkimiz de mühendis kökenli olduğumuzdan, stüdyo  kayıt aşamasından bütün teknik çalışmaları da Cengiz’le birlikte üstlendik. Kendimizi müzik üretiminin her türlü mutfak aşamasında geliştirmiş olduk.

? Şimdi neler yapıyorsunuz?

Oya Küçümen: Seslendirme yapmayı sürdürüyorum ve müzikli çizgi filmlerde hem şarkı söylüyor hem seslendirme yapıyorum. En son “Coco” dizisinin bütün şarkılarını Bora ile çocuklar için seslendirdik. Çocukların hafızasında böyle yer almak çok güzel bir duygu. Sokakta sesimi duyduklarında, hem annesi hem de çocuğu dönüp bakıyor.

Bora Ebeoğlu: İncesaz grubunda Ezgi Köker ile solist olarak görev yapıyorum. Televizyon için müzik üretmeyi sürdürüyorum. Uzun süredir müzik mastering konusunda kendimi geliştirdim. Hakan Eren ile “Bir Zamanlar” projesinde ve pek çok albümde 70 ve 80’lerin 45’lik ile 33’lük plaklarını, bant kayıtlarını günümüz dijital platformu için hazırlıyorum. Bemastering.com adresinde mastering hizmeti veriyorum.

? Yıllar sonra “Sevme Zamanı” şarkınızı yeni yayınlanan “Şimdi 90’lar-2” albümünde tekrar seslendirdiniz. Yorumculuğunuzda hiçbir değişiklik yok. Bir de şarkının adı “Sevme Zamanı” mı yoksa “Sevmek Zamanı” mı?

Bora Ebeoğlu: Şarkının doğru adı “Sevmek Zamanı” ama ilk CD’nin baskısında adı yanlış yazılmıştı. Öyle tanındı, öyle kaldı adı. Sesimize iyi bakmaya çalışıyoruz. Oya seslendirmeye, ben de İncesaz konserlerinde devam ediyorum yani kendimize dikkat ediyoruz. Yorumumuzun değişmediğini düşünmenize mutlu olduk. “Şimdi 90’lar-1” albümünde “Seni Bana Yazmışlar” ile yer almıştık. Hakan Eren “Şimdi 90’lar-2″ye başladığında “Sevme Zamanı”nı okumamızı teklif etti. Severek kabul ettik. Çok nadir özel projelerde yer alıyoruz.

? Sizce şarkılarınızın bugünlere kadar aynı hislerle gelmesini sağlayan DNA neydi?

Oya Küçümen: Hesapsız, samimi, kaygısız, tutkulu, kendimizi ifade etme arzusu, işte bu…

Bora Ebeoğlu: Şarkılarımızda en çok sevgi temasını işlemişiz. Hesapsız, samimi, kaygısız, tutkulu bir sevgi…

? Her şarkı özeldir ama üretimi bakımından en özeli hangisi?

Oya-Bora: “Seni Bana Yazmışlar” hem ikimizin hikayesini hem de yüreğimizdeki müziği en güzel şekilde anlatıyor.

? Siz güzel anıların grubu musunuz? Nedir simgelediğiniz his?

Oya Küçümen: Anılar insanı hüzünlendirir ama aynı zamanda da kelebekler uçuşturur. Hüzünlendirir, çünkü bir daha o anlar yaşanamayacaktır. Çünkü onlar saftır, çocuksudur, kirlenmemiştir. Çünkü biz de öyleydik.

Bora Ebeoğlu: Eski performanslarımızı açıp bakmıyoruz ama bazen paylaşıldığında karşımıza çıkıyor. Nostalji duygusu güzel…

? Şimdi ile önceki müzik endüstrisini düşününce en keskin farkları nasıl görüyorsunuz?

Bora Ebeoğlu: 90’larda İMÇ’deki müzik firmalarının yönettiği müzik piyasasından, günümüz dijital müzik dünyasının koşullarına geçtik. Büyük ve köklü bir değişim, ama sürprizlerle dolu… Unutulup çöpe atılan plakların yıllar sonra geri dönüşü… Üretim koşulları, yapımcıların rolleri, müzisyenlerin hayalleri, her şey çok ama çok değişti, ama yeni kurallar da oluştu, yani hayat devam ettikçe müzik de devam edecek.

Enis Arıkan’dan Samimi Açıklamalar

Son dönemlerde hem Talk Show’u, hem de “Camdaki Kız” dizisindeki başarılı performansıyla adından övgüyle söz ettiren başarılı oyuncu Enis Arıkan’dan samimi açıklamalar geldi. İşte Arıkan’ın o açıklamaları;

Sosyal medya paylaşımlarına bakılırsa hep pozitifsin. 24 saat sevimli olmak zor değil mi?

Öyle ayakta kalıyorum galiba. Bence her şeyi tatlılıkla çözmek hayattaki en büyük başarım. Her şeyle ilgili iyi düşünüyorum. Aklımdan kötülüğün ‘k’si geçmiyor.

Arada sinirlenip kavga falan da etmez misin?

Asla etmiyorum. Çocukken daha kaprisli ve zordum. Ama 30’umdan sonra bir şey oldu. En son kiminle kavga edip sesimi yükselttiğimi hatırlamıyorum bile. Benim insanları üzmek, kırmak gibi bir korkum var. Tanındıktan sonra daha da içime kapandım. Kapris yaptığım, şımardığım zannedilir, her yaptığım yanlış anlaşılır korkusu sardı beni… Her şeyi ılımlı çözmeye gayret gösteriyorum.

İnsanlara bu kadar pozitif yaklaşırken strese girdiğin olmuyor mu?

Depresyonu da tatlışlıkla geçirmeye çalışıyorum. Instagram’da story çekmemin en büyük sebebi kendimi iyileştirmek.

Nasıl yani?

O depresif ruh halinden kurtulmak, yalnızlığımı gidermek, sıkıntılarımı aşmak için sosyal medyayla bu kadar haşır neşirim.

Sen insanları mutlu etmeye bu kadar takılmışken seni neler mutlu ediyor?

İnsanlarla mutlu mesut yaşamak… Hiçbir kötülüğün, fesatlığın ve kıskançlığın olmaması… Ben kıskançlık konusuna çok takık bir tipim. Kimseye inandırıcı gelmiyor ama hiç kıskanç değilim. Kıskanmanın da günah olduğunu düşünüyorum.

Biraz Pollyanna mısın?

Psikoloğuma bir gün “Bana biri kötülük yaptığımda aklıma ilk gelen şey, ‘Kıyamam. Niye bunu yaptı bana, ne derdi var’ diye düşünmek oluyor” dedim. ‘Bu bir kibir mi’ diye merak ediyordum. O da bunun bir savunma mekanizması olduğunu söyledi, “Bana zarar verdi diye düşüneceğine ‘Ne derdi var’ diyerek olayı kolay atlatmaya çalışıyorsun” dedi. Belki gerçekten bir savunma mekanizması ama bence gerçekten güzel konuşarak ve tatlılıkla her şey o kadar güzel çözülebiliyor ki ben o şiddeti hiç anlamıyorum.

Peki, bu kadar pozitiflik içinde hiç sanatçı egon falan olmuyor mu?

Hiiiiç! Zaten bu hayatta istediğim tek şey kahve!

Canlandırdığın Muzo, aşkını içinde yaşıyor, söyleyemiyor. Sen aşık olsan içinde mi yaşamayı seçersin?

Yok, ben söylerim; içimde kalmasın. Yaşadım, yaşayamadım; çok umursamam. Zaten ben aşkın bir ömür sürdüğüne inanan biri değilim.

Bir röportajında “Aşkı en son çocukken yaşadım” demişsin. Doğru mu?

Evet, ben öyle kolay vurulan biri değilim.

Bu çok seçici olmakla mı ilgili?

“Kasvet, kavga, gürültü içine mi düşeceğim” diyorum. Kendi kendime yaşamak daha iyi gibi geliyor. Çünkü ilişki yaşadığımda da kavga edemiyorum.

Nasıl yani?

Karşımdaki bağırıyor, ben duruyorum. İçimden ‘Çay içip dizi izlemek varken şu an niye kavga ediliyor’ diye geçiyor. Hemen “Özür dilerim, hadi geçti” diye kapatıyorum konuyu. Her şeyden çok kaçıyorum.

Kanal D’de yayımlanan ‘Camdaki Kız’la ilk kez ekranda dram yapıyorsun. Komedi ve dram… Hangisi daha eğlenceli?

Komedi de çok keyifli ama hayalim hep buydu.

İlk dram işinde heyecanlandın mı?

Oyuncu koçum bu işe başlarken “Enis acilen bu ruh halinden çık, her şeyi tatlı halledeceğim diye duygularını kaybedeceksin” dedi. Bu konuşma beni çok etkiledi. “Konservatuar okudum, benim için role girmek dert değil” diyordum ama ilk bölümde çok zorlandım. Üç repliğim vardı, defalarca çektik. Sonra oynadım, ilk başta istediğim gibi olmadı. Kurdeşen döktüm diyebilirim. Ama zamanla istediğim gibi oldu.

İlk bölümü izlerken ne hissettin?

“Ben bittim” diye izledim. Çünkü ilk çektiğimiz sahnede sesim öyle titriyordu ki… Kalp çarpıntım oldu.

Ama hemen geçti bunlar. Bana da ders oldu. Bir şeyleri unutup hayatımı nasıl tekdüze hale getirmişim; yüzüme tokat gibi vurdu. Bu yüzden Muzo karakteri bana çok iyi geldi.

Muzo karanlık bir tip. Senin kendi karanlık dünyana dair keşifler oldu mu?

Evet, bir derdim varsa o derdin içinde biraz boğulmam gerektiğini hatırlattı bana.

Bu sezon Muzo’yu neler bekliyor?

Biz de her hafta senaryo geldikçe öğreniyoruz. Ama ‘camdaki kız’la aynı evde yaşamanın baskısından dolayı tam evi terk edecekken annesinin kıza yaptığı baskıyı fark etti, evde kalmayı ve kızı kollamayı tercih etti. Yani Muzo evde herkesi izleyecek.

Kapandığı odada kameralar yardımıyla evin içini ve yaşanan tüm gariplikleri izliyor…

Çok zeki… O felaketlerin içinde, egoların çarpıştığı bir evde barınamayacağını bildiği için odasında kendine bir yaşam kurmuş. Tam bir Enis Arıkan hareketi aslında… Ben de öyle bir evde olsam odamdan çıkmazdım. Şu an da odadan tek çıkma sebebi ‘camdaki kız’.

Muzo travmalı bir karakter. Senin de travmaların var mı?

Olmaz mı? Sana söyleyebilir miyim, bilmiyorum?

Biraz anlatsan…

Babamı kaybetme travmam var, aşamadığım.. Babamı yatakta bulduğumuz anın korkusu hala hep içimde.

Ani bir kayıp mıydı?

Evet. 19 yaşındaydım. Ablamın “Baba” diye çığlık atmasıyla uyandım, yataktan “Babamı kaybettim” diye fırladım. Daha 52 yaşındaydı, çok gençti.

O dönem yaşadıklarını senaryolaştırmak istiyormuşsun. Neler yaşadınız?

Çok varlıklı bir aileydik. Babam öldükten sonra borçları olduğunu ve babamın da o stresten gittiğini öğrendik.

Hayatın bir günde mi değişti?

Bir şeyler olduğunu hissediyordum ama “Babam ne kadar kaybeder ki…” diyorduk. Fabrikaları falan vardı. Her şeyi reddi miras yapıp sıfırdan bir hayata başladık. Anneme o gün döndüm, “Biz şimdi ne yapacağız” diye sordum. Annem “Ne demek ne yapacağız? Hayatımıza devam edeceğiz” dedi. Üçümüz birbirimize sarıldık. Annemin gücü bize geçti; onun gücünü film yapacağım.

Yokluğu görüp yeniden para kazanmaya başlayınca daha tutumlu oldun mu?

Hiç tutumlu değilim. Babam çok dağıtan biriydi. Bizim eve gelen herkesi tepeden tırnağa giydirir öyle gönderirdi. Ben de eve gelen arkadaşlarımı kıyafet odasına sokar giydiririm, aynı babam gibiyim. Ama şöyle hırslarım da oldu: Annemin sattığı yüzükleri hatırlarım.

Son yüzüğünü satarken bana gösterip “Bu da gidiyor” demişti. “Sana söz veriyorum, bir gün alacağım” dedim.

Alabildin mi?

15 yıl sonra… 4-5 yıl önce ona çok büyük bir doğum günü partisi yaptım, tektaş aldım. “Bana bunun sözünü vermiştin” dedi. Hayatım ablama ve anneme güzel bir hayat kurmaya odaklı…

Çok popüler bir isim olmak sana ne hissettiriyor?

Çok tatlı, özel… Herkesin bana olan ilgisine bayılıyorum ama “Aa beni tanıyorlar” diye de hareket etmiyorum. Beni bir başka sevdiklerini biliyorum. Hiçbir oyuncuya bana yaklaştıkları gibi yaklaşmıyorlar, bana çocukları gibi sarılıyorlar.

Evet, ‘Bizim evin oğlu’ halin var. Bu biraz da tehlikeli bir durum değil mi? Dağıtamazsın, bağıramazsın, küfredemezsin…

Hiç öyle düşünmüyorum, öyle bir korkum yok. Kendi oğulları sokakta nasıl bağırıyorsa ben de bağırabilir, ayıp bir şey yapabilir, küfredebilirim. Çünkü başka türlüsü sahte olur.

Bazen “Kimse benden bir şey beklemesin kardeşim, o kadar da dünya tatlısı değilimdir belki” diye hırslandığım da oluyor.

Sosyal medyada hayatına dair her şeyi paylaşıyorsun. Göründüğün kadar rahat mısın?

Çok takıntılı ve utangacım. Her şeyden utanırım. Kolumdan, bacağımdan… Çocukluğumdan beri tek başıma toplu taşımaya binemem, tuvalet sırası bekleyemem. Biriyle buluşacaksam o gelmeden kafeye giremem. Arabada bekler, o geldikten sonra içeri girerim. Tek güvendiğim şey sosyal zekam. Onunla yürürüm…

Sahnede herkes seni izlerken ne oluyor peki?

Sahnede öyle değil. Orada çok rahat ve güçlüyüm. Bildiğim alan, orayı yönetiyorum. Bu dediğim utangaçlık günlük hayat için geçerli. İlla yanımda biri olması lazım.

Kendini ekranda izliyor musun?

Artık izliyorum, aştım o durumu.

Önceden izleyemez miydin?

Evet, her şeye çok takarım. Şimdi bir tık daha barıştım. “Ben buyum, bu kadarım. Seven sever” dedim. Ondan sonra da işlerim rast gitmeye başladı.

Nedir insanı bu noktaya getiren?

Çok fazla parasız kalmak… İşlerim bir süre tutmadı, çok sıkıntı çektim, hala annemle yaşıyordum. Bir gün karar verdim, “Kendime emek vereceğim; ben tatlı biriyim, bu keşfedilecek” dedim.

Ve sonra sosyal medyayı keşfettin…

Evet, bazı oyunculara doğal hallerini göstermek yaramıyor ama bana yaradı. Arkadaşlarım “Bu kadar eğlenceli paylaşımlar yapıyorsan oyunculuk yapamazsın” dedi. Çünkü bize oyuncuların gizemli olması öğretildi. Ben de aslında bunun cinnetini yaşadım. Gizemli bir tip değilim. Mikrofon görünce başka türlü konuşan biri de olmak istemiyorum. Kendime “Ben böyleyim. Olmadı, sosyal medyayla geçinirim” dedim, kendimi inanılmaz güçlü hissettim. Hiçbir yapımcıya ihtiyaç duymadığını hissetmek iyi geldi. Eskiden parasızlıktan her diziyi kabul ederken başka bir lükse ulaşmak iyi hissettirdi.

Kendini yakışıklı buluyor musun?

Yok ya. Eskiden kendimi beğeniyordum ama bu arada bana hiç “Yakışıklısın” diyen yok.

Bence boylu poslu, yakışıklısın…

Sağol, geçenlerde de Nevra Serezli “Sen ne kadar yakışıklıymışsın” dedi, inanamadım. Ben hep yanağı sıkılan, sevimli kişi oldum.

Sosyal medyada en doğal hallerini paylaşıyorsun. Bana hep çok özgüvenli gelirdin…

“Oyuncu güzel görünmeli” kalıbından çıkmak, hiçbir oyuncunun yapmadığı zibidilikleri yapmak beni iyileştiriyor.

Ahmet Selçuk İlkan’dan Coşkun Sabah Hakkında Olay Sözler

Anılar, Aşk Kitabı ve Tahta Masa gibi şarkıların söz yazarı Ahmet Selçuk İlkan, ‘alkışı paylaşamıyor’ dediği eski dostuna ağır sitem etti. Ahmet Selçuk İlkan’dan Coşkun Sabah hakkında olay sözler geldi. İşte o açıklamalar;

“Biz Olmayı Bilmiyor”

Coşkun Sabah’a kırgın olduğunu anlatan Ahmet Selçuk İlkan şunları dedi;

“O benim canım arkadaşım, dostum kişiliği için hiç bir şey demiyorum ama ben ona onlarca şarkı sözü verdim, hayatının şarkılarını yazdım ama o sahnelerde bir kez olsun adımı bile anmadı. Son 20 yılda çok değil iki kez adımı anmasını isterdim” dedi. Şarkıyı bir çocuğa benzeten Ahmet Selçuk İlkan “Anne ve baba vardır kimse evladı için bu benim diyemez, bizim demek zorundadır. Şarkılar da böyledir, söz yazarı ve bestecisi vardır, biri diğerinden üstün değildir, şarkı ortak eserleridir. Ben olmak değil, biz olmak gerekir. Ama Coşkun Sabah ‘ben’ diyor, biz olmayı bilmiyor”

“Kendini Sorgulaması Gerekiyor”

“İlk şarkılarını birlikte yaptık, birlikte yola çıktık o alkışı aldı, 1991 yılında Anılar adlı şarkımı seslendirdi ama onu uyarmama rağmen adımı bir kez olsun anmadığı için çok kırıldım, incindim ve bir daha ona söz yazmadım. 20 yıl sabırla bekledim. 2000’li yıllarda noterden yazı da yazıp gönderdim ‘Ne olur bu en doğal hakkımız lütfen sahneye çıkıp şarkımızı söylediğinde adımızı söyle’ dedik. Ben kendi derdimi çıkıp anlatabiliyorum ama Ali Tekintüre mesela ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’ dedi şarkısıyla onca alkış alan Coşkun Sabah bir kez olsun ismini dile getirmedi. Alkışı alan sen, şöhreti kazanan sen, filmleri çeken yine sen, biz bir tek vefa bekliyoruz. Bu şarkı Ahmet Selçuk İlkan’ın, Ali Tekintüre’nin, Tunç Kemal’in demek belki ona daha büyük alkış getirecekti ama o alkışı paylaşamadı. Bu durum beni hep yaraladı. ve belki de bu yüzden şairliğim hep önde gitti, ona inat hep daha iyi şarkı sözü yazdım başkalarına verdim, hep daha iyi şarkılar ürettim. Gönül isterdi ki biz Coşkun Sabah’la el ele devam edebilseydik, daha iyi işler yapabilseydik. Ben 1990’lı yıllardan sonra küstüm, incindim, kırıldım ona yeni bir şarkı yazmadım. Ama bakın Coşkun Sabah sonrasında o kadar albüm yapmasına rağmen Bir Gülü Sevdim, Anılar, Aşk Kitabı’nı geçemedi insanın kendi kendini sorgulaması gerekmez mi? Ben olsaydım hangi şairin şiirini okusam, şarkısını seslendirsem gurur duyarak söylerdim. Coşkun Sabah, ‘Bir şarkının sevilmesi için sadece sözleri yetmez bestesi de önemli’ diyor. Bir sofra hazırlamışsınız ekmek gibi şarkıları insana sunuyorsunuz bunu birlikte yapıyorsunuz. Sadece sözle de olmaz besteyle de olmaz şarkının sevilmesi, ikisi birbirini tamamlar.”

“Ona Bir Daha Şarkı Sözü Vermem”

İlkan sözlerine şu ifadelerle devam etti;

“Coşkun Sabah gelip sizden şarkı sözü istese verir misiniz’ şeklindeki soruya karşılık Ahmet Selçuk İlkan, “Şu anki ruh halimle vermem önce gönlümü alması gerekir. Af dilemek bir insanın en büyük erdemidir. Onunla bu konuyu uzun uzun konuştum, sitemimi yüzüne karşı söyledim. Ben bunu söylemek istemezdim ama Anılar şarkısından sonra yaptığı belki de 10 albüm vardır, 100 şarkı eder bu 100 şarkıdan kaç tanesini sahnede söylüyor. Hep benim şarkılarımla sahnede. Şarkılarımda cayma hakkımı devreye soksam yani yasaklama hakkımı kullansam sahneye çıkamaz. Çünkü böyle bir karar çıkarttırdığımda hiçbir yerde şarkımı söyleyemez, benim yazdığım Anılar, Aşk Kitabı, Bir Pazar Günü, Armağan Olsun, Ne Seninle Ne Sensiz, Tahta Masa, Hayatımın Kadınısın, Bir Gülü Sevdim’den başka sahneye çıkıp da söylediği şarkı mı var? Bunları söyleyemediğinde ne yapacak? Saygı görmem için illa ki bu yola mı başvurmam gerekiyor? Sadece beni üzmüş olsa bu kadar yanmazdım, ‘Baharı Bekleyen Kumrular Gibi’ şarkısı biliyorsunuz Ali Tekintüre’ye ait ama bir kez olsun onun da adını sahnede anmadı ve bunu rahmetli Ali Tekintüre vefat etmeden önce bir ödül gecesinde sahnede dile getirdi, ‘Coşkun Sabah’tan adımı söylemesini beklerdim’

“Cömert Olmasını Beremedi”

Hayatta hiçbir fedakarlığı azımsamayınız. Unutmayınız ki bir sap iplik bir demet çiçeği dağılmaktan korur.” Benim bir sap iplik kadar katkım olmamış mıdır acaba ona? Benim ne günahım var emeğimin karşılığında bir bedel istemedim sadece sorulduğu yerde adımı söylemesini beni onure etmesini bekledim. Anılar şarkısıyla ekrana çıktığında ben üniversite öğrencisiydim arkadaşlarıma bakın bu şarkıyı ben yazdım deyince hadi canım Coşkun Sabah’ın şarkısı deyip benimle dalga geçiyorlardı. Ben bunu ispatlayamıyordum günah değil mi ve yıllar geçti hiçbir şey değişmedi. Onlar alkışlarla yaşıyor, ben sitem etmek istemezdim ona yazdığım “sitem sevgiden doğar” şarkımı dinlerken bile sitemime hak vermesi lazım. Kişiliğine, karakterine, arkadaşlığına, dostluğuna asla laf etmiyorum ama daha cömert olmasını isterdim, bencillik iyi bir şey değil, paylaşmayı bilmeli insan. Gönül hatıra defterim ona kapalı, onu açabilmek Coşkun’un meziyeti olmalı. Kırma gönül kalbini yapacak ustası yok, bu ne güzel çeşme ama içecek bir tası yok. O gönül tasıyla gelmesi lazım.

Coşkun Sabah kimdir?

Ahmet Selçuk İlkan’dan Coşkun Sabah Hakkında Olay Sözler

“Neden artık iyi şarkılar çıkmıyor, duygularımız mı bitti’ şeklindeki soruya karşılık “Hayır aşk bitmez. Biz yıllarca aşkın haritasını çıkarttık şarkılarımızla. Aşkı yok sayanlar kendini yok sayanlardır. Aşk her zaman vardır ve zirvededir ama biz insanı kaybettik, aşıkları kaybettik. Aşıklar aceleci olmaya başladılar çok çabuk tüketmeye başladılar ama aşk bitmez tükenmez bir duygudur. Aslında herkes başını yastığa koyduğu zaman en sadık en seven en çılgın aşıklarını özler kimse yalnızlığından bahtiyar değildir ama ne var ki kendini maskeliyor insanlar. Kendilerini öyle göstermek istiyorlar. Şarkılar kulaklara değil kalbe yazıldığı zaman başarılı olur. Şifresi çok basit; bakın sevdiğiniz bütün şarkılara söz yazarı, bestecisi, aranjörü ve şarkıcısı bir başkasıdır. Ama şimdiki şarkılara bakın, şarkıyı yazan, besteleyen, aranjesini yapan hatta klibini çeken filmini çeken hep aynı kişi, bu nasıl bir şey dahi mi olduk. Hayır maliyeti düşürmek için herşeyi kendileri yapmaya çalışıyorlar bu da kötü şarkıların ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu tıkanma buradan kaynaklanıyor.

Şarkı ne zaman şarkıdır biliyor musunuz? Melodisini çıkartıp da şarkının sözlerini sevdiğinize, annenize, babanıza, kardeşinize mektup olarak gönderebildiğiniz zaman. Eski mektuplara bakın her mektup sonunda bir şiirle biterdi. Bizim dönemimizde yapılan bütün şarkıların sözlerini melodiden çıkartıp yazdığınız zaman mektup olarak gidebilir. “Ben sende yaşadım, seninle tattım böyle bir aşkı, al hatıram olsun armağan olsun benden bu şarkı” diyerek şarkılardan fal seçerdik. Şimdi ne seçebiliriz hiçbir şey. Şarkılarımızın unutulmaz olmasının sırrı budur. Eskiden besteciler müziğin ansiklopedisini yazabilecek yetenekteydi ama şimdikiler sadece mırıldanarak beste yapıyor.

“Rap Müzikte Kalıcı Olması Mümkün Değil”

Rap müzik daha realist sözlerle yazılıyor ama şöyle bir dezavantajı var; şarkının kalıcı olabilmesi için mutlaka birlikte söylenebiliyor olması lazım. Yani şarkıcısı olmasa bile bir toplumda bir mekanda insanlar bir araya geldiklerinde o şarkıyı söyleyebiliyor olmaları lazım. Siz bir masada oturup sohbet ederken ‘hadi şimdi bir rap şarkısını söyleyelim diyemezsiniz’ o zaman da kalıcı olmuyor bu şarkılar. Şarkının da, aşkın da, insanın da kalıcı olması için tekrarlanıyor olması lazım. Tekrarlanmayan şey unutulmaya mahkumdur bu nedenle rap müzik başarılı ama kalıcı olamaz. Rap müzik olmalı tabiki güzel bir çeşitleme ama böyle bir dezavantajı var.

Ahmet Selçuk İlkan kimdir?

Cenk Eren Okan Bayülgen’e Ateş Püskürdü

Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalarda “Influencer’ların hepsi çöp” ifadesini kullanan Okan Bayülgen’e ilk tepki Cenk Eren’den geldi. Cenk Eren Okan Bayülgen’e ateş püskürdü. İşte Cenk Eren’in o sözleri;

“Influencer’ların Hepsi Çöp”

Okan Bayülgen, “Onları çöpe atıyorum hepsini ben. Onlar çöp, hepsi çöp. Para kazanmaya çalışan zavallılar hepsi. Hiçbir şey olmaz onlardan. Onlar bazı aplikasyonlar geçerliliği koruduğu sürece bir şey yapabilen, bu yolla da üç beş kuruş para kazanabilen insanlar. Başka bir şey değil” dedi. Bayülgen “Sevdiğimiz, tanıdığımız sanatçıların bu işlere girmesi bende utanç duygusu uyandırıyor. İnsanlar neden sanatlarını yapmak yerine Instagram üzerinden buna tenezzül ederler anlamıyorum. Çok çirkin bir şey bence” demişti.

Ünlü komedyen bu sözlerinin gündem olması üzerine 8 dakikalık konuşmasının bağlamından kopartıldığını belirtti. Bayülgen “Kişilerden değil, hepimizin içinde bulunduğumuz bir durumdan, medyanın bu halinden söz ettim” açıklamasını yaptı.

Okan Bayülgen 4 Yıllık Hapis İstemiyle Mahkeme Karşısına Çıkacak!

Cenk Eren Okan Bayülgen’e Ateş Püskürdü

Cenk Eren Okan Bayülgen’in o sözlerine sosyal medya hesabı üzerinden yanıt verdi. Sözleri yüzünden Bayülgen’e tepki gösteren Cenk Eren paylaşımında şu açıklamaya yer verdi;

“Para kazanmaya çalışan zavallılar demiş, e sene para için mekanını açan insanı 3 kuruş daha fazla kazanacağım diye arkadan iş çevirensin, onu ne yapacaksın zavallı… Bücür. Tabii senin zavallı dediğin çocuklar senin karakterini bilmedikleri için böyle zevzeklik yapıyorsun, adama ne derler biliyormuşum hadi oradan, hadi oradan… Ah bir cevap versen de dayak yememek için kendini nasıl müdüriyete kitlediğini de anlatsak. Geçmişi unutmamak lazım değil mi? Sana bu cevabı vermek için yedi sene bekledim. Çok sabırlıyımdır intikam değil ama unutmadığını bilmeni istedim. Hadi uğurlar olsun”

Okan Bayülgen’dense henüz bir yanıt gelmedi. Ama ilerleyen günlerde fenomenlerinde dahil olacağı tartışma gündemden düşmeyecek gibi görünüyor.

Cenk Eren Kimdir?

Meryem Uzerli Hayallerini Anlattı

Ünlü oyuncu Meryem Uzerli geçtiğimiz günlerde MAG dergisi için objektif karşısına geçti. Derginin bu ayki sayısı için çok özel bir röportaj veren güzeller güzeli oyuncu Meryem Uzerli hayallerini anlattı. İşte ünlü oyuncunun samimi açıklamalarından bazıları;

Meryem Uzerli Hayallerini Anlattı

“Daha sağlıklı olmak ve bahçeli bir evde yaşamak istiyorum. Şu an bir apartman dairesinde oturuyoruz. Bir de annemi ve babamı daha çok görmek istiyorum. En büyük hayalim çocuklarım Lara ve Lily’ye güzel bir gelecek yaratmak. ve bu dünyada kadın erkek eşitliğini nihayet görebilmek…” Meryem Uzerli, “Türkiye’de sevilen bir oyuncu olmak size neler hissettiriyor ve hayatınızda neleri değiştirdi?” sorusuna şu yanıtı verdi: “İnsanların yaptığım işi sevmesi beni çok mutlu ediyor. Demek ki beni duygusal bir varlık olarak hissediyorlar. Daha büyük bir hediye olamaz. Bir sanatçı, bir insan için… Bu durum, bana kattığı mutluluk dışında çok bir şey değiştirmedi. Bunun dışında farklı ülkelere yaptığım iş seyahatlerim çoğaldı, yoğunluğum arttı.”

Ebru Gündeş Ve Meryem Uzerli’ den Çiftetelli Şov…

“Rolü alabilmek için ‘ata biniyorum’ dedim”

Güzel oyuncu Meryem Uzerli, sette yaşadığı en zor anları şu sözlerle anlattı;

“Bir keresinde sette çok ağır gülme krizine girdiğimiz bir olay olmuştu. Partnerim ve ben iki saat boyunca gülme krizine girdiğimiz için bir türlü planı çekememiştik. Başka bir anımda da ağlamam gereken bir sahnede ağlayamadım. Ağlamam için göz yakan bir krem sürmüştük. Krem o kadar etkiliydi ki çekimden sonra iki gün boyunca görmekte zorlandım. Bir keresinde de rolü alabilmek için herkese ‘ata binebiliyorum’ demiştim. Atlı sahnelerin çekim sırası geldiğinde ise korkudan sürekli ezberlediklerimi unutuyordum. Şimdi aklıma geldikçe bu olaya çok gülüyorum.”

Meryem Uzerli kimdir?

Yavuz Bingöl, Fikret Kuşkan ve Mine Çayıroğlu’ndan Film Hakkında Samimi Açıklamalar

Yavuz Bingöl, Fikret Kuşkan ve Mine Çayıroğlu’ndan film hakkında samimi açıklamalar geldi. İşte ünlü oyuncuların galada yaptıkları o açıklamalar;

Yavuz Bingöl

? “Akif” filminde Mehmet Akif Ersoy rolündesiniz. Nasıl bir çalışma oldu?

Tarihe mal olmuş destansı bir ismi canlandırmak, bir oyuncu için inanılmaz heyecan verici. Derdini anlatan bir film yaptık. İzlerken birçok sahnede gözlerim doldu. Ama şunu da belirteyim; Mehmet Akif Ersoy’un tüm hayatı yok bu filmde. Sadece Mustafa Kemal Atatürk‘ün kendisini Ankara’ya davet edişiyle başlayan yol hikayesini anlatıyoruz. Bir de İstiklal Marşı’nı yazma sürecini konu aldık. Benim 16 tane filmim var, en önemlisi bu oldu.

? Role nasıl hazırlandınız?

“Safahat” kitabını çokça okudum. Torunu Selma Hanım’la sohbet ettim, kendisinin YouTube’daki konferanslarını da izledim. Yönetmenimiz Sadullah Şentürk üç kitap önerdi, onları okudum. İlginç olaylarla karşılaştım. Marşı besteleyenin çocukları yalıda, sarayda büyümüş ama yazan adamın ailesi sefalet içinde yaşamış. Mısır’a gidişi var mesela. En yakın arkadaşı Ali Şükrü öldürülünce gönül kırıklığı yaşıyor. Mısır’a gitmesinin denedi de bu bence… Bir de hazırlık yaparken Taceddin Dergahı’na, İstiklal Marşı’nı yazdığı yere gittim. O atmosferi hissettim. Bütün gençlerimize de öneriyorum. Ankara’da, mutlaka gidip görsünler.

? Tarihi öğrenmek isteyen gençlerin, kitap okumanın yanında “Akif” gibi filmleri izlemelerinde de fayda var, öyle değil mi?

Tabii ki… Mehmet Akif Ersoy’a ” Kurtuluş Savaşı‘nın manevi önderi” desek, doğru söylemiş oluruz. Atatürk’ün Akif’i Anadolu’daki isyan olan bölgelere göndermesinin nedeni, hitabet gücü olan biri olması. Teşkilat-ı Mahsüsa’nın üyesi. Vatan, bayrak uğruna, bu ülke uğruna çok büyük fedakarlıklar yapmış. Ailesinden bile vazgeçmiş. O açıdan bunların sadece tarih kitaplarında kalmaması, bu tür filmlerin sinemaya gelmesi gerekir. “Recep İvedik”e giden kadar seyirci bu filme de gelmeli ki bir anlamı olsun. Tabii ki “Recep İvedik” gibi filmler de olsun ama bunlara da aynı kıymeti, ilgiyi göstermek gerekiyor. Çok ciddi bir tarihimiz var.

? Sonuçta Mehmet Akif Ersoy da masa başında oturup marş yazmış bir şair değil; ailesinden kopup milli mücadeleye dahil olmuş, tarihimizde önemli yeri olan biri…

Bu zaten sanatçılara özgü bir durum. Yaşamadığın zaman yazamazsın. Gerçekten kalple çok bağlantılı. Müzikte de öyledir bu. Kalbiniz hazır değilse müzik, beste üretemiyorsunuz. Şairler için de aynı şey geçerli. Parantez içinde söyleyeyim; çok usta bir şair 5 dakikada yazmış olabilir bu 10 kıtayı. Başka kaynaklarda 10 gün yemek yemediği ve odadan çıkmadığı söyleniyor, öyle de olabilir. Ben, acaba “Korkma sönmez” diye mi başlamıştır şiire, yoksa son kıtadan mı diye çok merak ettim mesela. Taceddin Dergahı’nda duvarda el yazısı var, duvara bile yazmış. Aklına geldikçe yazmış…

? Mehmet Akif Ersoy şu an hayatta olsaydı, ona neler sorardınız?

İstiklal Marşı’nın 10 kıtasının da muhteşem bir kafiyesi var. Hangi duygularla yazdığı aşikar; ülke işgal altında ve çaresizliğin içinde o kadar insanı ayağa kaldıran bir şiir yazıyor. Nasıl yazdığını kendisinden dinlemek isterdim. Mısır’a niye gittiğini de sormayı çok isterdim. Vatanını, toprağını bu kadar seven bir insanın ülkesinden uzağa gitmesinin sebebini sorardım mutlaka. Cumhuriyet kurulduktan sonra, Atatürk’ün kulağına farklı şeyler fısıldanmaya başlanıyor. Orada Türkiye aleyhine çalıştığı gibi şeyler söyleniyor. İkisinin arasını bozmak istiyorlar. Siyasetin en kötü tarafı bu işte. Bunları da sorardım.

? Film setinde sizi duygulandıran ya da zorlayan sahneler oldu mu?

Oldu tabii. Taceddin Dergahı’nda şiiri yazdığı sahneler beni çok etkiledi. Mustafa Kemal Atatürk’le karşılaştığı sahne de çok güzel.

? Peki “Ben bu özel rolün hakkını verdim” diyor musunuz?

Ona seyirci karar verecek. Ben elimden geleni yaptığıma inanıyorum.

? Canlandırmak istediğiniz, tarihe mal olmuş başka bir karakter var mı?

Aslında Medine Müdafaası çok ilginç geliyor bana. Fahrettin Paşa 1916’da İngiliz kuvvetlerine teslim etmiyor Medine’yi. Bu proje yapılsın ve Paşa’yı oynayayım isterim. Gençler Medine Müdafaası’nı bilsin.

? Son olarak müzik çalışmalarınızı soralım…

Pandemi döneminde biraz müziğe yöneldim. 5-6 tane yeni beste yaptım. Müziğin genel olarak Türkiye’de ciddi sorunları var. Müzisyenler çok sıkıntı çekti bu dönemde. Ama gelecek iyi gibi görünüyor. Müzik hiç susmaz.

Mine Çayıroğlu

? Mine Hanım, uzun zamandır beyazperdeden uzaktınız ve “Akif” filmiyle döndünüz. Nasıl bir proje oldu sizce?

Uzun aradan sonra sinemaseverlerle “Akif” gibi kıymetli bir projeyle buluştuğum için çok heyecanlıyım. Ben filmde Mehmet Akif Ersoy’un eşi İsmet Hanım’ı canlandırdım. Filmde ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Mehmet Akif Ersoy’u Ankara’ya davet ettiği dönemi ve İstiklal Marşı’nın yazım sürecini anlatıyoruz. “Akif”, içinde bulunmaktan gurur duyduğum bir iş oldu.

? İsmet Hanım rolü için özel bir çalışma, araştırma yaptınız mı?

Hazırlık için uzun bir zamanım yoktu. Sadece birkaç kitap inceleme ve film izleme şansım oldu.

? Çekimler sırasında sizi en çok etkileyen sahne hangisiydi?

İsmet Hanım’ın Mehmet Akif’i ve oğlunu Ankara’ya yolcu ettiği sahne beni oldukça etkilemişti. O dönem, kurtuluş mücadelesi veren halkın vatanı uğruna yaptığı maddi manevi fedakarlıklar olmasaydı, bugünlere gelmemiz mümkün olmazdı.

? Seyirci “Akif”i izlerken neler hissedecek?

Milli mücadele duygularını, o zorlu dönemleri yeniden hatırlatan naif bir proje “Akif”. Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde halkın kadın-erkek demeden bölücülere karşı tek bir yürekle nasıl hareket ettiğini hatırlatırken, hem Atatürk’e, hem silah arkadaşlarına hem de Mehmet Akif’e bir kez daha minnet ve şükran duymamızı sağlıyor.

? Gündeminizde başka projeler var mı?

Şu an yapımcılığını Berna Akpınar ile Metin Namlısesli’nin üstlendiği, Kanal D’de yayınlanan “Kırık Hayatlar” dizisinde rol alıyorum. Çekimlerimiz İzmir’de gerçekleşiyor ve günlük dizi olduğu için yoğun tempoda çalışıyoruz. Bu süreçte başka bir proje olması mümkün değil, fakat ilerleyen dönemlerde müzik çalışmalarıma ağırlık vermek istiyorum.

Fikret Kuşkan

? Fikret Bey, siz “Akif” filminde Mustafa Kemal Atatürk’ü canlandırdınız. Böyle önemli bir role nasıl hazırlandığınızı merak ediyorum…

Öncelikle teorik bilgilerimi tazeledim. Tarihsel dokümanterleri inceledim. Hem Mustafa Kemal Atatürk’ün hem de kıymetli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u derinlemesine araştırdım.

? Peki nasıl bir his Atatürk’ü oynamak?

Benim için çok büyük bir sınav oldu. Onur, korku, şüphe, kaygı; farklı duygular yaşadığım bir yolculuktu. Umarım başarılı olabilmişimdir.

? Set ortamı nasıldı?

Pandemi döneminde titizlikle yönetilen bir sette çalıştık. Hiçbir sorun yaşanmadan çekimlerimizi tamamladık. Yapımcılarımız bu konuda çok hassastı. Her türlü önlemi aldılar.

Burak Yörük: Dünyadaki Son Kadınsa Bile Olmaz!

Aşk, Mantık, İntikam dizisinin genç oyuncusu geçtiğimiz gün verdiği bir röportajda samimi açıklamalar yaptı. Özel hayatı hakkında da konuşan Burak Yörük “Dünyadaki son kadınsa bile olmaz.” sözleriyle gündeme damgasını vurdu. İşte genç oyuncunun o röportajı;

Bu, o yaşta bir çocuğun alabileceği bir karar değil herhalde. Ailenin proje çocuğu muydun?

Yok. Annem ve babam o dönemde bir gazetede idari işlerde çalışıyorlarmış. Ben de çok ‘tatlış’ bir bebekmişim.

Beni gazete binasına her gittiğimde görenler, dergilere falan kapak yapmak istiyormuş. Annem nazar değer diye istemiyormuş. Ben altı yaşımı hatırlıyorum, çok farkında bir çocuktum. O yüzden şunu diyebilirim ben bunu hep istemiştim.

Yani o yaşta da hayalin oyuncu olmak mıydı?

İnsanların önünde yapılan performanslara hep meraklıydım. O yaşlarda hayalim oyuncu olmak ya da şarkı söylemekti hatta rap’çi olmaktı. Bir ara da basketbolcu olmak istemiştim.

Sonra ne oldu da ailen ikna oldu?

Annem-babam gazeteden ayrıldıktan sonra babam başka bir yerde çalışmaya başlamış. Oradaki bir yönetmen beni görmüş, “Çocuğunu getirsene bir bakalım, nasıl olacak” demiş. Gitmişim ve bildiğin rol yapmışım, yönetmen “Bu yaşta bir çocuk benim ne dediğimi, ne istediğimi anlıyor” demiş. Böylece oyunculuk macerası başlamış. Setler o zamanlar bana oyun alanı gibi geliyordu ve oradan ayrılmak istemiyordum. Ama 12 yaşında oyunculuğu bıraktım.

Neden?

Babam yapımcı oldu.

Ne güzel işte…

Babam yapımcı olduğu için benim ünlü olduğumu sanırlar diye düşündüm. O yaşta kafama bak! Basketbola başladım. Fenerbahçe’nin pilot takımında oynadım. Sonra İzmir’e taşındık. Orada devam ettim. Babam yapımcılığı bırakınca da ben de lisede oyunculuğa geri dönebilirim diye düşündüm. İlk işim Tuba Büyüküstün ve İlker Aksum’la ’20 Dakika’ oldu. Bu sırada eğitimler aldım. Devlet Konservatuarı’na gitmeyi hedefliyordum ama ekrana da iş yapıp para kazanmam gerektiği için Beykent Üniversitesi’nde oyunculuk okumaya başladım.

Neden o dönemde para kazanman gerekiyordu?

Ekonomik olarak aileme destek olmam gerekiyordu. Onlardan para almak hoşuma gitmiyordu.

Bugünleri hayal eder miydin?

Aşırı optimist biri değilim ama bu dünyada hakkında konuştuğumuz, kendimize idol edindiğimiz herkes bir insan. Bir de hayat mottom hep şu oldu: Dünyada yaşayan herkesin parmak izi farklı. Hepimiz başarabilir ve fark yaratabiliriz.

Ekranda jön denince genelde akla esmer, uzun boylu oyuncular geliyor…

Hakanım sorma!

Sen sarışın olmaktan çektin mi?

Sarışın olma hali çok yoğun görülmediği için bir anlamda farklı olmak çok eğlenceli. Ama ilk başlarda bu kadar mutlu değildim.

Bu yüzden iş kaybettiğin oldu mu?

Evet. Tabii kimse sana ‘bu yüzden’ demiyor ama sonra ekranda o işi ve yerine seçilen kişiyi görünce anlayabiliyorsun.

Sarışın erkeklerle ilgili dert ne sence?

Türkiye ve Ortadoğu’daki kadınların sarışın erkekleri güvenilmez bulduklarına dair bir araştırma okumuştum. Benim ailemde herkes sarışın. Hepsi gururları için yaşarlar. O yüzden güvenilir olmadığımızı kabul etmiyorum.

Her gün yeni oyuncularla tanışıyoruz. Aralarından sıyrılmak için ne yapıyorsun?

Canlandırdığım karakterlere herkesin baktığı yerden bakmıyorum. Onları enerjisi üzerinden değerlendiriyorum.Mesela karakterlerimin hepsinin burçlarını düşünüyor, buluyorum ve o rolü çıkarırken o özelliklerle ilerliyorum. Örneğin şu an canlandırdığım Çınar bence Kova.

Sen İkizler’sin. İkizlerin bir gün başka, diğer gün başka hali var mı sende de?

Aşırı kararlı, ne istediğini bilen biriyim. Bugün söylediğimi yarın da duyarsın.

Burak Yörük’ten İhanet Açıklaması

Dizin ‘Aşk Mantık İntikam’ Fox’ta devam ediyor. Diğer rol arkadaşlarına sorduğum soruyu sana da sorayım: Sence aşkta mantık olur mu?

Aslında olmaz. Ama olur!

Bir karar mı versen…

(Gülüyor) Normalde olmamalı. Çünkü aşk tamamen duygularınla yaşadığın bir şey. Ama mesela benim şu an yaşadığım aşkta mantık var. Beni besleyen, işimi iyi yapmamla ilgilenen, mutlu yaşamam ve sağlıklı olmam konusunda destekleyen bir kadınla birlikteyim. Benim aşkımda mantık var.

Çok tutkulu aşkların bitişinde gelen intikam duygusu da oluyor. Sende o intikam duygusu devreye girer mi?

‘Bana niye böyle yapıyor, ben de şöyle bir şey yapayım’ gibi küçük taktikler belki herkesin hayatında vardır. Ama intikam almak hastalıklı bir duygu.

Hiçbir sevgilinden intikam aldın mı?

Hayır, almadım. Zaten hiçbir sevgilimle sonrasında görüşmedim.

Dizide canlandırdığın Çınar karakteri aşık olduğu kadından asla vazgeçmiyor…

Çınar inanılmaz pozitif bir karakter. Onu oynamaktan zevk alıyorum. Çınar, Esra’ya (Burcu Özberk) çok aşık oldu, hayatını tamamlamak için ona ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Diğer taraftaysa kendisine samimi davranmayan, gerçekleri zamanında söylemeyen ve aldığı kararlarla onu pozitif etkilemediğini düşünen arkadaşı Ozan (İlhan Şen) var. Ozan’ın da tabii kendi içinde başka çatışmaları oluyor. Çınar aşkından vazgeçmiyor. Çok da adil dövüşüyor ve hiç bel altı vurmuyor.

Senin aşık olduğun kadın, arkadaşının eski eşi olsa, sen de böyle bir mücadeleye girer miydin?

Burak olarak asla yapmazdım. Söz konusu değil. Dünyadaki son kadınsa bile olmaz. Kendimi öldürürüm yine de olmaz!

Romantik misin?

Tahmin ettiğiniz romantiklerden değilim. Ben rolümü işimde yapıyorum. Gerçek hayatta rol yapmam. Enerjilerin ve anların kendiliğinden ortaya çıktığına inanıyorum. Mesela bizim kız arkadaşımla beyran çorbası içmeye gittiğimiz romantik anlarımız vardır.

Seni hiç tanımayan birine nasıl anlatırsın?

‘Güvenilir, gururlu ve heyecanlı biriyim’ derim.

Burak Yörük Kimdir?

Ekranda hep havalı, ‘cool’ adamları canlandırdın. Gerçekte de öyle biri misin?

Gerçek biri olduğumu düşünüyorum. Gerçeklik kavramını kaybetmeden ‘cool’ olabilmek başarılabiliyorsa ne mutlu. Bir maske takınıp başka biriymiş gibi, bir kalıp üzerinden hareket edilerek elde edilmiş bir ‘cool’luk bana inandırıcı gelmiyor. Sadece, kendi gerçekliğimdeyim. O yüzden ‘cool’ olup olmadığım konusunda size net bir cevap veremem.

16 yaşından beri tanınıyorsun. Ünlü olmak nasıl bir şey?

Bir kitleye sahip olmak ve beğenilmek çok güzel bir his. Ancak kendinizi keşfetmeye başladığınız dönemde, sokakta tanınan biri olmanın zorlukları da var. Üzerinize bir sorumluluk yükleniyor ve bu çerçevede davranışlarınıza, yaşam tarzınıza, giyiminize dikkat etmeniz, daha özenli hareket etmeniz gerekiyor.

1 milyon 400 bin takipçin var. Takipçilerine söyleyeceğin tek bir cümlen olsa ne seçerdin?

Kendinizi unutmayın.

Bu kadar takip edilip popüler olunca hayatında neler değişti? Mesela kadınların ilgisi…

Biri beni beğeniyor mu, beğenmiyor mu hiç ilgilendiğim şeyler olmadı. Ben aile odaklıydım. Hayalim aile kurmak ve işimde başarılı olmaktı. Bu yüzden kadın ilgisi hayatımın odağı olmadı.

Gençsin, yakışıklısın, ünlüsün… Çapkınlık yok mu?

Asla çapkın değilim. Bu kelimeyi kendime yakıştırmıyorum.

Nasıl biri ilgilini çeker?

Akıllı, ne yaptığını ve istediğini bilen biri. Hayatı güzelleştiren şey, fikirler… Fiziksel güzellik kalıcı değil. Bu yüzden ne yaptığını bilen kadın etkileyici.

Şu an aşık mısın?

Kız arkadaşıma çok aşığım.

Oysa birçok genç oyuncu takipçilerimi kaybederim diye bunu söylemekten çekinir?

Beni sevgilisi var veya yok diye değerlendirdiklerini düşünmüyorum. Yaptığım işleri ve benim karakterimi beğendikleri için beni takip ettiklerine inanmak istiyorum. Belki de çok optimistim ama ben mutluysam benim adıma mutlu olacaklarını hissediyorum.

Hayatından oyunculuğu çıkarsak ne kalır?

Hayatımın bir bölümünü kaybetmiş olurum, ama geriye yine ben kalırım. Aynı şekilde de mutlu olurum. Hayatımdan ne çıkarsa çıksın hep mutlu olmaya devam edeceğim.

HARLEM MODASINDAN BESLENDİM

Bir Tolga Karaçelik filminde oynamak isterim. Ama yurtdışıyla ilgili planlarım da var. İngilizcem iyi. En kısa sürede Los Angeles’ta bir ‘aktör stüdyo’dan eğitim almak ve oradaki ajanslarla da işbirliğine girmek istiyorum.

Ciddi bir ayakkabı ve saat koleksiyonum var. Çocukluktan gelen bir merak. Hiphop kültüründen ve Harlem modasından beslendim. Tasarımcılarla ilgilendim.

Bir markam var, Keet. Bir şeye kenetlenmek anlamında. Sweatshirt, tişört, telefon kapları var ve hepsinin tasarımı bana ait.

Seksiliği fiziksel bir yerden değerlendirmiyorum. Ne istediğini bilmeyi ve kontrollü olmayı seksi buluyorum.

Son Yaz 25. Bölüm 1. Fragmanı Yayınlandı Mı? Sare Kendisini Açık Ediyor!

0

Fox Tv’nin büyük bir heyecanla izlenen dizisi Son Yaz, 24. bölümüyle ekrana geldi. Dizinin yayınlanan yeni bölümünde; Akgün, Soner’i hastaneye yetiştiriyor. Yiğit ve adamlarından Soner’i korumak için Akgün onu emniyetli bir yere götürüyor. Selim, Sare’den şüphelenmeye başlıyor ve onun evine gizlice giriyor. Akgün’ün konuşmasından Selim, Sare’nin kendisini dinlediğini anlıyor. Sare, kendisini açık ediyor.

Cumartesi Dizileri 2021

Sare Kendisini Açık Ediyor!

Son Yaz 25. bölüm fragmanı henüz yayınlanmadı. Selim, Emel’in evinde Sare’yi görünce şok oluyor. O sırada Emel, Naz’ın hastanede olduğunu öğreniyor. Selim, Sare’yi kenara çekip ailesinin yakının da ne işi olduğunu soruyor. O da, kendisinin de küçük yaşta annesini kaybettiğini ve Yağmur’la onu tanımak için yakınlık kurduğunu anlatıyor.

SON YAZ 24. BÖLÜMDE BAŞKA NELER OLDU?

Soner, hastaneye kaldırılıyor. Ameliyatı başarılı geçen Soner’in can güvenliği olmadığını düşünen Cihan, onu eve götürmek istiyor. Akgün, onunla aynı fikirde olduğu için Soner’i başka bir eve götürüyor.

Yolda peşlerine Yiğit’in adamları takılıyor. Akgün, ambulansla değil başka bir arabayla Soner’i eve götürüp Yiğit’in adamlarını atlatıyor. Naz, bir an olsun Soner’in yanından ayrılmıyor. Selim, Sare’nin söylediklerine inanmıyor.

Onun evine gizlice girip araştırma yapmak istiyor. Ama Sare’ye yakalanıyor. Sare, Selim’i neden çocuklarının çevresinde olduğuna inandırıyor. Emel, kızından ayrılması için Soner’e arayıp yalvarıyor. Soner, Emel’in yüzüne telefonu kapatmak zorunda kalıyor. Yağmur, Cihan ile Akgün’ü hastanenin önünde el sıkışırken görüyor.

Onun böyle kolay hapisten çıkmasının sebebinin onlarla bir bağlantısının olduğunu anlıyor. Babasına gidip Akgün’ün neden bu kadar kolay hapisten çıktığını soruyor. Oda, Yağmur’dan bu konuları karıştırmamasını istiyor.

Selim, Akgün’ü yanına çağırıp onunla konuşmak istediğini söylüyor. Yağmur’da Akgün’ü arayıp yanına çağırıyor. Akgün, önce Yağmur’un yanına gidiyor. Yağmur, Akgün’e yakınlaşıp onun ağzından laf almaya çalışıyor. Bunu anlayan Akgün, Yağmur’un cebindeki telefonu çıkartıyor ve onun ses kaydı aldığını anlıyor.

Yağmur, Akgün’ün peşinden onu tekrar hapse attıracağını haykırıyor. Selim, yanına gelen Akgün’e kızıyla tekrar görüşmeye başlayıp başlamadığını soruyor. Oda, tesadüfen bir kaç kez karşılaştıklarını söylüyor.

Selim, Akgün’den bir daha kızıyla karşılaşmalarını bile istemediğini söylüyor. Akgün, Selim’e onun Sare’ye Soner’in düğününden bahsettiğini duyduğunu söylüyor. Selim, onunla böyle bir konuşma yapmadığı için onun kendisini dinlediğini anlıyor.

Akgün’ü uyarmak için duvara dinlendiklerini yazıyor. Sare, dinleme cihazıyla onları dinlerken neden birden sustuklarını anlamaya çalışıyor.

 Son Yaz 24. Bölüm 2. Fragmanı Yayında! Selim Sare’yle Çalışmaya Devam Edecek…