Ana Sayfa Blog Sayfa 4029

İrem Derici, 45 kiloya düştüğü görüntüsü ile korkuttu

0

Son zamanlarda verdiği kilolar ile sık sık gündeme gelen ünlü şarkıcı İrem Derici, son görüntüsü ile hayranlarını korkuttu. 45 kiloya kadar düşen Derici, adeta bir deri bir kemik kaldı dedirtti. İşte İrem Derici’nin son hali…

Spor ve sıkı bir diyetle 25 kilo vererek 45 kiloya kadar düşen sevilen şarkıcı İrem Derici, havuzda bikinili görüntülendi. Derici’nin çok zayıfladığı dikkat çekerken, bu görüntüsü hayranlarını endişelendirdi.

Bikinili görüntülendi

İrem Derici, geçtiğimiz günlerde konser vermek için Bodrum’daydı. Konser öncesi havuzda keyif yapan ünlü şarkıcı, bikinili görüntülendi.

Selülitlerimle mutluyum

Bacaklarındaki selülitler ile ilgili yapılan yorumlara yanıt veren İrem Derici, “Selülitlerimle mutluyum” dedi.

Taş gibi hatunum

Çok zayıfladığı şeklinde yorumlar yapılan İrem Derici, bu eleştirilere ise, “Taş gibi hatunum ben be!” diye yanıt verdi.

İrem Derici, çok zayıflaması ve 45 kiloya düşmesi hakkında yapılan eleştirilere kulak asmayarak kendine duyduğu özgüveni kanıtladı. ünlü şarkıcının bu görüntüsü hayranlarını endişelendirse de kendisi bir o kadar mutlu.

İşte İrem Derici’nin konser öncesi havuz başında görüntülenen bikinili fotoğrafları…

İrem Derici kimdir?

 

Simge Sağın zehirlendi!

0

Bodrum konseri öncesi hayranları ile buluşmak için hazırlık yapan ünlü şarkıcı Simge Sağın rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Bodrum konserini bu nedenle iptal etmek zorunda kalan genç şarkıcının zehirlendiği bilgisi alındı. Detaylar haberimizde…

Mış Mış şarkıcı ile gönüllere taht kuran ünlü şarkıcı Simge Sağın, bayramın üçüncü günü Bodrum’da konser vermeye hazırlanıyordu. Konser öncesi hayranları için hazırlık yapan Sağın’ın, aniden rahatsızlanınca Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde bulunan bir hastaneye kaldırıldığı öğrenildi.

Bodrum Gümbet Barlar sokağında bulan Ampersand club de hayranları ile bir araya gelmeye hazırlanan Simge Sağın, rahatsızlanınca Ayvalık Devlet Hastanesine kaldırıldı. Konserini bu nedenle iptal etmek zorunda kalan Simge Sağın, menajeri aracılığı ile hayranlarına ve clup yöneticilerine bir özür notu yolladı. Sağın’ın “Rahatsızlığımdan dolayı, bu geceki Clup Ampersand Bodrum programımı ileriki bir tarihe ertelemek zorunda kaldığımı üzülerek bildiriyorum. En kısa zamanda görüşmek üzere.” dediği notu clup de bulunan dev ekranda yayınlandı.

Gıda zehirlenmesi yaşadığı öğrenilen Simge Sağın’ın hastanedeki tedavisinin hala daha devam ettiği öğrenilirken sağlık durumu hakkında bir bilgi edinilemedi.

Club Ampersand Bodrum’un sahibi Burak İrtanki, Simge Sağın’ın durumu hakkında basın mensuplarına açıklama yaparken “Simge, dün gece bir rahatsızlık geçirmiş. Bugün iyileşeceğini söylediler ama aynı rahatsızlık tekrarlamış bu akşam. Daha yeni haberi geldi hastanede tedavi altına almışlar. Simge bugün sahne alamayacak kulübümüzde. Gıda zehirlenmesi dediler ama tam olarak bilgim yok.” ifadelerini kullandı.

Simge Sağın’ın ileribir tarihte sahne alacağını belirtirken, genç şarkıcıya acil şifalar diledi.

Simge Sağın’ı dinlemeye gelen hayranlarına bilet paraları iade edilirken, gece boyunca ünlü şarkıcının şarkıları ağırlıklı olarak çalındı.

Sağın’ın sağlık durumunu merak eden hayranları, şarkıcıdan gelecek iyi haberlerini sabırsızlıkla bekliyor.

Simge Sağın kimdir?

 

Şeyma Subaşı’nın Mesleği Nedir?

Acun Ilıcalı’nın sevgilisi Şeyma Subaşı’nın mesleği nedir? Acun Ilıcalı’nın kızının annesi; Şeyma Subaşı neler yapıyor, ne işle uğraşıyor?

İlk kez, 2008 yılında katıldığı Miss Turkey yarışmasıyla şöhret olmaya başlayan Şeyma Subaşı;  o yıllarda, ünlü tasarımcıların moda defilelerinde modellik yapmıştır. “Var mısın Yok musun?” yarışmasına katılmasıyla ilk kez ekranlar karşısında tanınmaya başladı. Bu yarışmadan, 69 Bin TL ödül kazanarak ayrılmıştı. İstanbul Aydın Üniversitesinde Moda Tasarım Bölümü okuyan genç modelin; yarışmadan sonra Acun Ilıcalı ile aralarında yakınlaşma başladı. “Yok Böyle Dans” isimli yarışmada; kostüm tasarımcısı olarak çalışmaya başlayan Subaşı, Acun Ilıcalı ile yaşadığı aşkla daha çok tanındı ve magazin gündemindeki en çok söz edilen isimlerden birisi oldu.

Şeyma Subaşı iş kadını oldu. İşte yeni işi!

1990 doğumlu olan Şeyma Subaşı’nın; o dönemlerde henüz evli olan Acun Ilıcalı ile yaşadıkları aşk kadar, aralarındaki 21 yıllık yaş farkı da çok konuşulmuştu. Önümüzdeki ay evlenecek olan ünlü çiftin, 8 yıllık istikrarlı birlikteliklerinden Melisa adında bir kızları bulunuyor.

Şeyma Subaşı’nın, geçtiğimiz gün Hürriyet gazetesinden Onur Baştürk ile yaptığı röportajından aldığımız kesitle; ünlü güzelin, şu an ne tür işlerle uğraştığı ve asıl mesleğinin ne olduğu detaylarda sunuluyor.

 Şeyma Subaşı’nın Mesleği Ne? Kendisini Nasıl Tanımlıyor?

Çok fazla sosyal medya takipçisi olan Şeyma Subaşı’nın; şu an ki mesleğinin ne olduğu, yurt dışında ve ülkemizde de devamlı sorulan ve merak edilen durumlardan birisi oldu.“Necisin ki sen, bu kadar takip ediyorlar?”  sorularıyla sıkça karşılaşan Subaşı, kendisini mesleki anlamda henüz çok iyi tanımlayamıyor ve mesleki durumunu, sevgilisi Acun Bey’le de bulmaya çalıştıklarını dile getiriyor: “Life-style bir şey mi desek diyorum. Tasarımcı değilim. Stil danışmanı da. Çünkü kimseyi giydirmiyorum. Ama şöyle bir şeyim var. Insta Story’ye mesela, bu mekanın her yerini (eliyle dönerek gösteriyor) çekip de koymam. Onun yerine küçük bir kesit bulup onu çıt diye koyarım. Ben çok iyi sosyal medya uzmanı oldum. Neyin ilgi çekeceğini iyi biliyorum.” Şeklinde açıklamalarda bulunuyor.

 

Şeyma Subaşı’nın Planları Neler?

Instagram hesabında 1.5 milyon takipçisi olan Şeyma Subaşı,18 Eylül’de St. Tropez’de yapılacak düğün gününü coşkuyla bekliyor. Ayrıca yakın bir zamanda çıkaracağı moda aplikasyonu için de büyük bir heyecan içinde. Üniversitedeki Moda Tasarımı öğrenimini dondursa da lisede ve kısmen üniversitede moda eğitimi aldığını ve yeteneğine güvendiğini vurguluyor. Subaşı; çıkaracağı aplikasyonla, kullanıcılarının göndereceği fotoğraflara, kıyafetlerinin iyi olup olmadığı yönünde ekibiyle beraber stil danışmanlığı yapmayı planlıyor.

Şeyma Subaşı Kimdir

Bayramda Inna konseri

0

Gerçek adı; Elena Alexandra Apostoleanu olan Romanyalı sanatçı Inna, müzikteki başarısı ile ülkesindeki sınırları aşarak Avrupa, Orta ve Güney Amerika, Japonya, Avustralya ve Türkiye gibi birçok ülkede müzik listelerinde yer almayı başardı. Inna’nın son single’ı “Gimme Gimme” Latin Amerika’dan İspanya’ya, Fransa’dan Türkiye’ye ve Romanya’dan Amerika’ya ulaşıyor. Inna, şarkılarını yaparken hiçbir zaman ulusal sınır tanımadığı, asıl amacının evrensele hitap eden müzikler yaparak insanları eğlendirmek olduğunu vurguluyor. Bayramda Romanyalı sanatçı InnaTürkiye’ye geldi ve Antalya’da sevenleriyle buluştu.

Antalya’da sevenleriyle buluşacak

Inna, Ramazan bayramında konser için Antalya’ya geldi. Başarılı sanatçı, 24 ve 25 Haziran’da Türkiye’ye geldi. “Gimme Gimme”, 56 milyondan fazla izlendi. Sanatçı, bu single’nı tanıtmak için Meksika, Şili, İspanya, Hollanda ve Türkiye’deki bir promosyon turu gerçekleştirdi. Ülkemizde şarkısıyla, tüm müzik listelerinde üst sıralarında yer alan sanatçı, Türkiye için konser çalışmalarına ağırlık vereceğini belirtti.

Türk insanları güzelleri seviyor.

Türk gazetecinin Innaya yönelttiği: “Şarkılarınız burada listelere üst sıradan giriyor. Sık sık konserler veriyorsunuz. Romen şarkıların Türkiye’de bu kadar ilgi görmesinin sebebi ne olabilir?”sorusuna Romen şarkıcı:  “Güzel olduğumuz için (Gülüyor). Türk insanları güzelleri seviyor. Aynı zamanda ülkelerimiz ve müziklerimizin altyapıları yakın. Şarkılarımızla insanları mutlu ediyoruz, onlara barış ve huzur veriyoruz.” Cevabını veriyor ve yüzüne en içten bir gülümseme yerleşiyor.

“Tüm çıkışlar Romanya’dan”

Müzikteki bu başarısıyla sınırları ortadan kaldıran Inna, müzikseverleri aynı duygularla buluşturmaya devam ediyor. Son zamanlarda Amerika’da ünlü blog yazarı, televizyon sunucusu Perez Hilton, Inna’nın “Gimme Gimme” şarkısı ile ilgili blogunda paylaşımda bulundu. Ünlü blog yazarı: “Tüm çıkışlar Romanya’dan. Inna’ya selam söyleyin. Şarkısı “Gimme Gimme” ileri düzeydedir. Süper akkorlardan gelen seslerle, gerçek bir dünya müziği. Güçlü bir melodi, Amerika’da hit olması büyük isabet” cümleleriyle Inna hakkındaki düşüncelerini dile getirdi.

Burcu Güneş Kimdir?

0

Burcu Güneş Kimdir? Burcu Güneş Kaç Yaşında? Burcu Güneş Aslen Nereli? Burcu Güneş Hangi Burç?


Bugün Doğan Ünlüler

Burcu Güneş Kaç Yaşında? Burcu Güneş Aslen Nereli? Burcu Güneş Hangi Burç?

Burcu Güneş, 12 Ağustos 1975 yılında İzmir’de doğdu. Gerçek adı Burcu Şahber Güneş olan pop müziğin başarılı isimlerinde Güneş’in boyu 1.59, kilosu ise 60’dır.

Burcu Güneş Kimdir?

Ailenin tek çocuğu olan Güneş, müzisyen Ali Güneş ve Bilge Özkan’dan dolayı müzikle iç içe büyüdü. Şirinyer’de geçen çocukluk yılları ailesindeki ayrılıklar ve mücadelelerle geçti. Babasının müzikle dolu dünyasında küçük bir çocukken bile her an evde ve babasının çalıştığı yerlerde olan müzik provalarında pek çok şeye iştirak ederek, ilk bestesini 12 yaşında yaptığında gelecekte müziği seçeceğini göstermeye başlamıştı bile.

Bir süre sonra babası ile kurdukları Dio, Trio ve orkestralarla, büyük otellerde ve tatil köylerinde jazz ve pop müzik şarkıları söyledi.

Burcu Güneş’in aldığı eğitimler

18 yaşında İzmir 9 Eylül Devlet Konservatuar Müdürü Prof. Müfit Bayraşa’dan şan, artikülasyon ve solfej dersleri alarak kendini geliştirmeye devam etti. İzmir’in tanınmış Jazz klüplerinde ve bazı büyük otellerinde, yaz ayları Bodrum’da şarkı söylerken bir yandan Müfit Bayraşa ile çeşitli festivallere ve müzik yarışmalarına katıldı ve birçok ödül aldı. Burcu Güneş, 2001 senesinde TAÇSAV tarafından “İdeal Türk Genç Kızı” seçilmiştir.

Müzisyenliğine dair

Kendi söz ve bestelerini  dünyaca ünlü klasik piyanistimiz Burçin Büke’ye dinletti. Birlikte stüdyoya girerek her ikisine ait şarkılar oluşturup kayıtlarını hazırladılar. Bu kayıtlar İstanbul ‘a Raks Universal  plak şirketine gönderildi. Bir hafta sonra bu şirketten  gelen teklifle acil olarak İstanbul’a ilk albümünü hazırlaması için çağırıldı. 1998 yılında  ilk albümü “Aşk Yarası”nı piyasaya süren Burcu, bu albümde ayrıca Gloria Gayner’ın söylediği “First be a Woman” isimli şarkıyı Zeynep Talu’nun yazdığı Türkçe sözlerle yorumladı. 1998 yılının en iyi çıkış yapan bayan pop şarkıcısı oldu. TAÇSAV’dan “Türk gençlerine örnek yaşam tarzı nedeni ile 2001 Yılı ” İdeal Türk Genç Kızı ” seçildi.

Şirketi ile anlaşmazlıklar yaşamaya başlayan ve  T.M.S.F ihalesine kadar süren bir mücadele dönemi geçiren sanatçı, sözleşmesini ve sanatsal faaliyetlerinin haklarını kendisi satın alarak bir ilke ve özgürlük zaferine imza attı.

Burcu Güneş Albümleri

  • 1998  Aşk Yarası
  • 2001  Tılsım
  • 2004  Ay Şahit
  • 2006  Ben Ateş Ben Su
  • 2008  On The Club
  • 2009  Sihirbaz
  • 2010  Tamamdır
  • 2011 Oflaya Oflya
  • 2013 Gül Kokusu
  • 2015 Yakın Mesafe
  • 2017 Darmaduman

Kutsi, Feyza Çıpa’yı Terk Etti!

0

Kutsi, sevgilisi Feyza Çıpa’yı ve yaşadıkları evi terk etti. Kutsi’nin ayrılık sebebi iddialara göre Feyza Çıpa’nın evlilik ısrarlarından sıkıldığı yönünde.

Yetenekli sanatçı, uzun bir süre Feyza Çıpa ile gizli aşk yaşamaktaydı. Ünlü şarkıcı, Feyza Çıpa ile olan birliktelikleri nedeniyle, 7 yıl evli kaldığı eşi Sinem Bayraktutar’la boşanmıştı. Miss Turkey güzeli Feyza Çıpa için iki çocuğundan da vazgeçen şarkıcı, sevgilisiyle yıllardır istikrarlı bir ilişki yaşıyordu. Yakında evleneceklerini sıkça dile getiren ünlü ikilinin, bir türlü nikah tarihine karar verememesi ilişkilerinde polemiğe yol açmıştı. Geçtiğimiz aylarda Kutsi’nin; evlilik tarihini devamlı ertelemesi, sosyal medya hesabında birlikte oldukları hiçbir kare resim paylaşmaması, ünlü güzelin birlikte yaşadıkları evi terk etmesine neden olmuştu. Sonrasında; Feyza Çıpa’ya doğum günü partisi tertipleyerek, sevgilisinin gönlünü yeniden alıp barışmışlardı.

Huzur Sokağı ile Başlayan Aşk, Huzursuz Bitti!

“Huzur Sokağı” dizisinde tanışan ünlü çiftin ilişkileri; Kutsi, eşinden boşanana kadar uzun bir süre gizli devam etmişti. Yetenekli oyuncu; boşandıktan sonra da Feyza Çıpa ile olan ilişkisini, yeni doğacak olan çocuğu için bir müddet daha gizli tutmuştu. Geçtiğimiz aralık ayında düzenlenen bir davete el ele katılan ünlü çift, birlikteliklerini resmen duyurmuştu. Bu yılbaşını Avrupa’da geçiren çiftin fotoğrafları, takipçileri tarafından sosyal medyada paylaşılınca evlilik kararı aldıkları da ortaya çıkmıştı.  Uzun süredir devam eden bu aşk; Feyza’nın çok ısrarcı olması, yakışıklı şarkıcının ise ağırdan almasıyla bir türlü evliliğe dönüşememişti. Ünlü çiftin aralarındaki evlilik kararsızlığı, ikilinin ilişkisini huzursuz bitirdi.

Dert Yandı

Feyza Çıpa’nın evlilik ısrarlarından sıkıldığı söylenilen sanatçının, çevresindeki kişilere bu hususla ilgili durumlardan söz ettiği belirtildi. Kendisiyle bir türlü evlenmediği için sevgilisini terk eden Feyza Çıpa, bu defa kendisi terk edildi. Kutsi’nin;”Zaten zor bir evliliği bitirdim. Artık evlenmek istemiyorum” diyerek yakınlarına da dert yandığı öğrenildi.

 

Kutsi kimdir?

 

 

 

 

 

Müzik piyasasını “Darmaduman” etti.

0

Pop müziğin başarılı isimlerinden Burcu Güneş Mayıs ayında çıkarttığı ‘Darmaduman’ adlı single albümüyle müzik piyasasında bir numaraya oturdu. Sıcak yaz günlerinde Güneş’in şarkıları müzik severlerin dillerine dolanıyor.

Kariyerinin 20. yılına özel

Uzun zamandır müzik piyasasında görünmeyen  Güneş, kariyerinin 20. yılına özel hazırladığı türkü ve pop albümlerinin çalışmalarına hızla devam ederken ’Darmaduman’ adını verdiği yepyeni şarkısıyla sevenlerine sürpriz yaptı. Şarkının sözü ve müziği Eflatun, düzenlemesi ise Okan Akı imzası taşıyor. Single fotoğrafları için İspanya’nın İbiza Adası’nda Emre Kara’nın objektifine poz veren Burcu Güneş, çekimlere Kaş ve Çeşme’de devam etti. Bohem tarzıyla Güneş dikkat çekti. Çatalca’da çekilen hem farklı hemde dillerden düşmeyen klibin çekimlerinde Murat Joker ile çalışan Burcu Güneş: “Çok güzel dönüşler alıyoruz. İnsanlar benim sesimden Eflatun şarkıları dinlemeyi seviyor. İyi bir ikili olduğumuzu düşünüyorum.” Diyor.

Yeni çalışma, yeni tarz

Yeni klibinde bohem bir tarza bürünen başarılı sanatçı Güneş bunu şu sözlerle açıklıyor: “Yenilenmeyi seviyorum. Her zaman yeniyi, güncelliği, taze enerjileri arıyorum. İnsanlar, ilk çıktığım zamanla şimdiki halim arasında neden fark olmadığını merak ediyor. Sebebi işte budur. Daha genç ve tazeyim. Yaşlanmaya hiç niyetim yok.”

Burcu, “Otostopcu” oldu.

Burcu Güneş, ‘Darmaduman’ adlı şarkısının klibinde otostop çektiği adama âşık olan bir kadını canlandırdı. Klip, yayınlandıktan bir saat sonra Twitter’da ‘trend topic’ oldu.

Kendini sürekli güncelliyor

Yeni klibinden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada: “İnsan zamanla değişir, gelişir ve olgunlaşır. Hepimiz bu değişimin bir parçasıyız. Ancak önemli olan kökleri sağlam, dalları geniş, yaprakları renkli ve gölgesinde huzurla oturduğunuz bir ağaç olmaktır. Güncellenmek, değerini kaybetme korkusu olmadan yenilenmek ve üretmek gerekiyor. Sadece tüketim üzerine kurulu bir düzen işin en kolayı. Bol bol kitap okuyarak ufkumu geniş tutmaya çalışıyorum. Biliyorsun yıllardır tasavvufla da ilgileniyorum. Hayata yabancılaşmamak için mutlaka sokağa çıkarım. Genç, çocuk, yaşlı herkesle sohbet eder ve dertleşirim. İlham dediğimiz şey kozmik zerreciklerdir. Evrende bir hiçlikten başka bir şey değiliz. Böyle hissetmek en güzeli. Ne kadar yoksan o kadar varsın. İşte bu tip derin düşünceler şarkılarıma da büyük ilham oluyor.” İfadelerini kullanan Burcu Güneş kendini sürekli güncelleyor ve bu yüzden müzik piyasasında adından sıkça söz ettiriyor.

Ardahan’dan dünyaya uzanan başarı hikâyesi…

Ardahan’ın Göle İlçesi’nde 1977 yılında doğan Erbakan Malkoç’un, çocukluğundaki en büyük hayali tamirhanede çıraklık yaparak otomobillere dokunabilmek ve meslek sahibi olup ailesine para götürmekti. Şimdi o, krallara, ünlü siyaset adamlarına, işadamlarına, futbolcu ve sanatçılara özel araba tasarlıyor. İlkokul mezunu olan Malkoç’un zor koşullardan ve yaşadığı olumsuzluklardan sıyrılıp zirveye yükselişi ise herkese örnek oluyor.

Haber: İrem Arabacılar

Doğu’nun zorlu yaşam koşullarında, 11 çocuklu bir ailede gözlerini dünyaya açan Erbakan Malkoç, hem yoklukla hem de hayatın getirdiği zorluklarla karşılaşıyor. Doğduğu topraklardan ve ailesinin durumundan kaynaklı tüm bu olumsuzlukların yanı sıra ilkokulu bitirdiğinde hem annesini hem de babasını kaybetmesi ise Malkoç’un hayatında bir dönüm noktası oluyor. Ancak o, şartlar ne kadar zor olsa da yılmıyor ve hayal ettiklerinin peşinden koşuyor. Çırak olarak başladığı otomotiv sektöründe dünya çapında aranan bir isim oluyor.

Yaşıtlarından kendisi de yaşadıkları da farklıydı.

Henüz ilkokuldayken ezberleri bozan Erbakan Malkoç, o yıllarda yaşadıklarını şöyle dile getiriyor: “Ben daha birinci sınıftayken öğretmenlerim beni dördüncü sınıflarla derse sokardı. İkinci sınıfa geldiğimde öğretmenlerim babama baskı yaptılar ve benim ikinci sınıflarla okumamam gerektiğini, Milli Eğitimin düzenlediği sınavlara girerek sınıf atlamam gerektiğini söylediler. Babam istemese de sınavlara girdim. Sınavı kazandım, henüz ikinci sınıftayken; beşinci sınıftan devam etmem gerekiyordu. Babam buna müsaade etmeyeceğini belirtince tekrar Milli Eğitimin sınavlarına girdim ve dördüncü sınıftan devam ettim.” İlkokulu bitirdikten sonra annesini, iki ay sonra da babasını kaybeden Malkoç, Ardahan’da yalnız duramıyor ve İstanbul’a abisinin yanına gidiyor.

Olanaksızlıklardan yükselişe ilk adım

İstanbul’a gidişiyle hayatı değişen Malkoç otomotiv sektörüne ilk adım atışını şu sözlerle anlatıyor: “Köy çocuğuyum, şehir hayatına dair hiçbir şeyi bilmiyorum. Ancak yine de her şeyin farkındaydım. Yokluk insanı çok çabuk olgunlaştırıyor. İstanbul’a geldiğimde inanılmaz bir yokluk ve sıkıntı yaşadım, alışık olmadığım ve bana farklı gelen bir hayatın içinde buldum kendimi. Ağabeyim bana, ne yapmak istediğimi sordu. Arabalara karşı inanılmaz bir merakım vardı. Memlekette de arabalar görünce  tüylerim diken diken oluyordu. Nasıl gidiyorlar? Nasıl karşıdan karşıya geçiyorlar? Nasıl kaza yapmadan ilerleyebiliyorlar? İtiş güçleri nasıl oluyor? Bu merak, yenemediğim, üstesinden gelemediğim, rüyalarıma giren bir şey olmuştu. Bunları hesaba katarak, düşünmeden tamirci çırağı olmak istiyorum dedim.” Tamirci çırağı olarak girdiği atölyede sürekli ustalarından dayak yediğini belerten Malkoç “Onlar olmasa ben şuan ki ben olamazdım.” diyor.

Kardeşlerine yardımcı olmak için çıktığı yol

Çırak, kalfa ve zamanla usta olup para kazanmayı, kardeşlerine yardımcı olmayı küçük yaşlarda kendine amaç edinen Malkoç: “Aileme destek olmak istiyordum. Birçok sıkıntımız vardı fakat parasızlık bize çok zor zamanlar geçirtti. Bir gün tamirhanede ustam öğle yemeğine sandviç verdi. Daha önce hiç tadını bilmediğim bir yiyecek. Hemen köşeye koydum, ustam yedin mi diye sorduğundaysa hızlı yedim demiştim. Aslında onu kardeşime götürecektim, benim kardeşlerim orda açken, böyle yiyeceklerin tadını bilmezken benim boğazımdan da geçmezdi. Bizde ağabeylik babalıktır, ben bir şey yiyorsam kardeşlerim de yemeli. Bizde aile bağları çok kuvvetlidir.” Başından geçenleri bu sözlerle anlatarak şunu ekliyor: “Ben bu bağı sadece aile içerisinde kısıtlamamaktan yanayım komşularımızla arkadaşlarımızla, ülke içinde birbirimizle pekiştirmemiz gerektiğini düşünüyorum.”

Ezber bozan adam: ‘Erbakan Malkoç’

Araçlarda dikiz aynası dahi olmadığı zamanlarda çıraklığa başlayan ve o zamanda ezberleri bozan Malkoç, yıllar önce otomobillerde aynaya ihtiyaç olabileceğini söylediğinde ustalarından dayak yiyor. Ustaları çalışırken işten kaçan Malkoç o sıralarda arabaların altına yatar ve düşünür, kafasında bir şeyler tasarlar. Erbakan Malkoç o zamanları şöyle aktarıyor: “Ustalarım vida sıkarken ben camlara otomatik silecek yaparken buldum kendimi. 54 röleyi birbirine bağlayarak cıvadan alarm yaptım. Sabah teyp taktırıyor adam ertesi güne geri çalınıyordu. Buna bir önlem olması gerekiyordu, ihtiyaç vardı.” Ustalarından sürekli dayak yediğinden dolayı, çocukluk haliyle onları dövmek için tekvandoya gider. Başarıları da beraberinde getirir. Türkiye çapında ve İstanbul’da defalarca şampiyon olur. Ancak Malkoç tekvandoya devam etmiyor. Bunu o zamanlar hocasına da söylediği şu sözlerle açıklıyor: “İki tavşan kovalayan hiçbir zaman ikisini de yakalamaz. Benim tavşanım işimdi.”

Kendisine arabalarını bırakan müşteriler bir sonraki gelişlerinde arabalarını tanımıyorlar. Bu değişimden memnun olan ancak daha fazlasını yapmak isteyen Malkoç’u bir Ferrari’nin, Porsche’nin, Mercedes’in üzerinde yapmış olduğu değişiklikler zamanla tatmin etmez. Kişiye özel otomobil üretmeye başlar. Fabrikaların üretemeyeceği, akıllara gelmeyen ve şahsa özel olan bir şey ortaya koyma çabası Malkoç’u bugünlere getirir.

Yıllar önce Malkoç’u Almanya’da standından atan adamlar bugün arabalarını yolluyor ve kendisinden bir otomobil alabilmek için 5 ay bekliyorlar. Müşterilerine otomobilde 196 noktayı bir cep telefonuyla takip edebilecekleri hizmet sunuyor. Bunların Türkiye’de yapıldığını belirten Malkoç: “Ülkemizle, kendimizle gurur duymalıyız” diyor.

Türkiye’nin Filozofu; Müfit Can Saçıntı

‘Mandıra Filozofu’ filminde canlandırdığı Mustafa Ali karakteriyle geniş kitlelerce tanınan Müfit Can Saçıntı; yönetmen, senarist ve oyunculuk ile donattığı meslek hayatında 27. Yılını kutluyor. Saçıntı, “Bir yapımın kamera arkası ve ekran önü dahil tüm safhalarında yer alsam da senaristlik benim için bir ömür törpüsü” diyor.

Çorum’da doğan Müfit Can Saçıntı İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde son sınıfta okurken TRT’den iş teklifi alır ve çalışma hayatına başlar. 22 yıl sonra çocukluktan hayranı olduğu ‘ustam’ diye hitap ettiği Levent Kırca’nın yanında “Olacak O Kadar” isimli TV programında senaristliğe başlar. Çok sayıda dizi, sinema senaryosu ve tiyatro metni yazar. Kamera karşısına ilk defa “Aranan Adam” adlı şov programıyla geçen Saçıntı Kuşatma Altında Aşk adlı sinema filmi ve Çocuklar Duymasın dizisinde rol alır. Seksenler dizisinde yönetmenlik yapan Müfit Can Saçıntı kendisinin bile tahmin edemeyeceği kadar özdeşleştiği filmi Mandıra Filozofu’nu hem yönetip hem başrolünde oynar. Sinema filmlerine yoğunluk vereceğini söyleyen Saçıntı şimdilerde yeni filmini çekmekle uğraşıyor.

Sinema ve oyunculuğu üzerine

Senarist-yönetmen Müfit Can Saçıntı gerçek hayatta da dizi ve filmlerde görmeye alışkın olduğumuz düşünen, eleştiren, her şeye karşı olan bir adam değil tabiî ki de… Kendisinin başrollerini oynadığı Mandıra Filozofu’nda insanların aslında düşündükleri,  günlük yaşamlarında var olan şeyleri kendisinin beyaz perdede sergilediğini ifade eden Saçıntı: “İnsanlara uzak, duyduklarında ‘bu adam da ne diyor’ Diyecekleri türden bir şeyle çıksaydık seyirci karşısına bu kadar etkilenmezlerdi diye düşünüyorum. Günlük yaşantımızda fark edemediklerimizi gün yüzüne çıkarmaya çalıştık. İzleyicilerin dizi veya film fark etmeksizin izlediklerinde kendilerinden bir şeyler bulmak istiyorlar. Bunu bilerek yola çıktık ve film yayınlandıktan sonra izleyicilerden hep olumlu dönüşler aldık. Birkaç eleştirmenin yaptıkları olumsuz eleştirileri de dikkate aldım.” sözleriyle film ve seyircinin geri dönüşleri hakkındaki düşüncelerini dile getiriyor. Yazdığı henüz çekmediği “Kahrolsun Şey” adlı senoryosundan ABD’de düzenlenen 21. Bağımsızlar Buluşması Film Festivali’nde Onur Mansiyonu ödülünü alan Saçıntı aldığı bu ödül hakkında da kendi sosyal medya hesabından şunları yazıyor: “Aslında ödülleri pek sevmiyorum ancak film çekme imkânlarını artırabilir diye ödün vermeyeceğimi düşündüğüm bazı ödüllere başvurdum. Aldığım bu küçük ödülü bu sebeple duyurmak ve sevenlerimle paylaşmak istedim. Harbi sevgilerimle.”

“Senaristlik ömür törpüsü”

Kendisinin de yazdığı senaryoları olduğunu ancak Senaristliğin zor bir iş olduğunun altını çizen Müfit Can Saçıntı; “İş hayatıma 1990’larda başladım ve bu sene sektördeki 26’ıncı yılım; İzleyiciyi senaryo çeker. Bir yapımın kamera arkası-ekran önü tüm safhalarında yer alsam da senaristlik ömür törpüsü”  diyor.

“Teknoloji boynunu eğdiriyorsa karşıyım”

Modernleşmenin hayatımızı nasıl etkilediğini “boynu eğik başı önde bir nesil yetişiyor” sözleriyle tanımlayan Saçıntı konu hakkındaki düşüncelerini şöyle açıklıyor: “İnternet ve beraberinde getirdiği akıllı telefonla yer zaman kavramı dinlemeden özel hayatımıza müdahale edilir oldu. İnsanın evine girerken bile kapıyı çalıyorsun. Banyoda, tuvalette… Nerede olursak olalım teknoloji ve beraberinde getirdiği aygıtlar özel kavramımızı yıktı. Teknoloji boynunu eğdiriyorsa karşıyım. İşlerimden dolayı mecbur olmasam telefon kullanmak istemiyorum. Teknolojinin elinde oyuncak olmaya karşıyım.” Kendimizi çok önemsememiz gerektiğini biz telefon kullanmasak da yaşamın seyrinde devam edeceğini vurguluyor ve Foucault’un “Kapitalizm konfor verir, özgürlüğünüzü elinizden alır.” sözüyle düşüncelerini destekliyor.

“Bizim dönemin tadı halkın damaklarında kalmış bir lezzet”

Yeşilçam’ın unutulmaz isimlerinden Yusuf Sezgin, 50. sanat yılını geride bıraktı. Yaklaşık 300 filmde farklı karakterlere hayat veren sanatçı, kendi dönemlerinde çekilen filmlerin tadını seyircinin günümüzde bulamadığını söylüyor. 

1946 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Yusuf Sezgin, 1962 yılında Dormen Tiyatrosu’nda Bulvar adlı oyunda tiyatro sahnesine çıkar ve yine aynı yıl Vakko’nun ilk erkek mankeni seçilir. Ancak Sezgin’in içine artık sinema aşkı düşer. SES mecmuasının düzenlediği ‘Kapak Yıldızı’ adlı yarışmaya katılarak finalist olmayı başarınca yapımcıların dikkatini çeker ve sinemadaki ilk filmi ‘Kavgasız Yaşayalım’da rol alır. 300’e yakın filmde seyirci karşısına çıkan Yusuz Sezgin; Türkan Şoray, Filiz Akın, Selma Güneri, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor, Nebahat Çehre gibi oyuncuların karşısında rol aldığı filmlerde farklı karakterlere hayat verir. 2006’da 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde meslek hayatının 43. yılı dolayısıyla Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü, 2010’da ise 17. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Altın Koza Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün sahibi olur. Sinema oyuncularının hem sektör hem özlük haklarıyla ilgili sorunlarını başarıyla gözlemleyen Yusuf Sezgin, 2000 yılında Sinema Oyuncuları Derneği’nin (SODER) yönetim kurulu başkanlığına getirilir ve 12 yıl görev yapar.1966’da sinema sanatçısı Selma Güneri ile evlenen Sezgin’in bu evlilikten doğan Umut Sezgin adında bir oğlu bulunuyor.

Yeşilçam dediğimiz sürece canlı şahitlik etmiş, içinde rol almış birisi olarak o dönemden günümüze sinema sektörünü anlatır mısınız?

Sinemamız geçen senelerde 100’üncü yılına girdi. Ama bizim çalıştığımız 60’lar 70’ler dönemi daha farklıydı. Şimdi teknoloji çok ilerledi. O zamanki imkânlarımız bu kadar güçlü değildi. Biz kendi kostümlerimizle oynardık, makyajımızı kendimiz yapardık. Birbirimize çok düşkündük, saygılıydık ekip arkadaşlarımıza. Kamera arkasında ve önünde aramızda birlik beraberlik vardı. Günümüzdeyse teknoloji ilerledi, sponsorlar çoğaldı. Filmlerde kostümler geliyor, makyözler geliyor, yemekler vs. aklınıza gelebilecek her şey önünüze sunuluyor. Bizim dönemimiz böyle değildi. Biz sıcak yemeği bile çok zor görürdük. Genelde ekmek arası ve yanında karpuzla öğünü tamamlardık. Şimdi imkânlar daha güzel daha geniş ama toplumdan da duyduğuma göre bizim o dönem ki dizilerimiz siyah beyaz olmasına rağmen, renklisi olsun çok oynuyor TV de ve hala çok ilgi görüyormuş. Karşılaştığımda ya sizin çektiğiniz filmler-diziler neymiş ne kadar güzelmiş hikâyeleri gibi yorumlar alıyorum. Şimdi de güzel şeyler yapılıyor; genç arkadaşlarımız var, yeni ve başarılı yönetmenler var. Ancak bizim dönemin tadı hala halkın damaklarında kalmış bir lezzet.

Dizi ve sinema sektörünü günümüz koşullarında nasıl buluyorsunuz?

Sinema ve dizi sektöründe hem yasal iyileştirmelerin olduğunu hem de artık oyuncuların bilinçli oldukları için daha iyi şartlarda çalıştığını düşünüyorum. Fakat Türkiye’de prosedürler devreye giriyor ve yasal işlemler çok ağır yürüyor.

Artan oyuncu sayısının nedeniyle bu oyuncuların yaptıkları işleri değerlendirir misiz?

Artık çok sayıda açılan üniversite ve liselerde yetişen birde onlara gönüllü arkadaş eklenince piyasada çok fazla oyuncu aktris oluyor. Ancak bizim sinema filmlerinde oynadığımız dönemdeki tadı veremiyorlar; çünkü aldıkları eğitim akademik, hiç çıkaklık yapmıyorlar, benimsemiyorlar, bir macera tanınma yolu olarak bakıyorlar. Bir de şu durum var artık hikâye bitti. Bizim eski Türk Filmlerinin hikâyelerden yola çıkıp ortaya hikâye çıkarıyorlar. Bu da hem izler kitleyi hem oynayanı olumsuz intibaha götürüyor.

Günümüzde dizilerin artması fazla izlendiğiyle mi alakalı? Filmler için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz?

Günümüzde diziler ön plana çıktı. Sebebi rahat olması evinde oturduğu yerden izliyor seyirci. 2014’ün sonlarında Kültür Bakanlığının 100’üncü yılına katıldığımda açıklandı çok mutluluk verici bir olay sinema seyircimiz 60 Milyon’a çıkmış. Bu Türkiye için çok büyük bir aşama. Televizyon dizileri eskisi kadar güncel değil bakıyorum sezon başı 100’ü 150’yi görmüş ve sezonu 20 diziyle kapatıyorlar.

Sinemayla ilgili üye veya yönetici olduğunuz kuruluş ile STK’lardan bahseder misiniz?

1988 de kurulan Sinema oyuncuları derneğinin içindeyim ve 2000den SODER Sinema Oyuncuları Derneği’nin de başkanlığını yapmaktayım. Derneğin sosyal hakları, emeklilikleriyle ilgileniyoruz. Şu an üyelerimizin içinde emekli olmayan yok. Ülkemizde Demirel’den bugüne ne kadar Cumhurbaşkanı- Başbakan varsa bizim sektörde emeklilik konusu üzerinde durmadılar. Günümüzde telif haklarıyla ilgili gelişmeler oldu. Avrupa Birliği nedeniyle Türkiye’ye de sunuldu bu haklar. Bizim sadece telif haklarıyla ilgilenen “Bir Oy” adında örgütümüz mevcut. Bizim çektiğimiz, oynadığımız filmler yayınlanıyor, izliyorsunuz. Bunlarda bizim artık telif hakkımız var. Aynı şekilde yurt dışında oynatılan dizi ve filmlerimiz için telif haklarımızdan faydalanıyoruz.