Diva Bülent Ersoy, gözlerden uzak ıssız koylarda denize girip tatilin tadını çıkarırken kayınvalidesi Şehnaz Demirsat Yılmaz onu yalnız bırakmadı. Kayınvalide Yılmaz, gelini Bülent Ersoy’u elleri ile besliyor. İşte Bülent Ersoy’un kayınvalidesi ile birlikte yaptığı tatilden detaylar…
Beş yıldır aşk yaşadığı kendisinden 38 yaş küçük olan sevgilisi Berk Yılmaz’ın annesi yani kayınvalidesi Şehnaz Demirsat Yılmaz ve Prenses Ahu ile birlikte Bodrum’a gelen ünlü sanatçı Bülent Ersoy, tatilin tadını çıkarıp bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyor. Yalıkavak limanından ahşap gulet yat ile iki gün önce denize açılan dostlar, ıssız koylara gidip denizin ve güneşin tadını çıkardı. Üzerindeki renkli havai tarzı kıyafeti ile göz dolduran Bülent Ersoy, tekneyle Kisebükü, Orak adası, Kara Ada, Poyraz Koyu ve Akvaryum Koyu’nu gezdi. Keyfi son derece yerinde olduğu gözlenen Bülent Ersoy’u kayınvalidesi Şehnaz Demirsat Yılmaz elleri ile besledi. Güneşten bronzlaştığı dikkat çeken Bülent Ersoy’un bu günlerde tatilini noktalayarak İstanbul’a döneceği öğrenildi. İşte Bülent Ersoy ve kayınvalidesinin tatilinden birkaç kare…
Engin Günaydın, bundan sonra dizilerde oynamayacağını açıkladı!
Avrupa Yakası dizisinden hatırladığımız Burhan Altıntop karakterine hayat veren ünlü oyuncu Engin Günaydın, bundan sonra dizilerde rol almayacağını açıkladı. Günaydın, “Dizilerde oynamamaya karar verdim. Sinema ve tiyatroya odaklanacağım.” dedi. İşte detaylar… Bir döneme damga vuran Avrupa Yakası dizisinde Burhan Altıntop karakterine hayat veren ve karakteri, oyunculuk performansı sayesinde izleyicinin hafızasına kazınan usta oyuncu Engin Günaydın, bundan sonra dizilerde rol almayacağını “Dizilerde oynamamaya karar verdim. Sinema ve tiyatroya odaklanacağım.” sözleri ile açıkladı. Geçtiğimiz günlerde Akmerkez’de habercilerin objektifine takılan Engin Günaydın, basın mensuplarının “Oyunculuğu tamamen bıraktınız mı?” sorusunu yanıtladı. Günaydın, habercilere “Tabii ki bırakmadım. Sadece dizilerde oynamamaya karar verdim. Gerek süre, gerek proje olarak diziler ilgimi çekmiyor. Sinema ve tiyatro dışında hiçbir yerde yer almayacağım.” yanıtını verdi. Son olarak Kanal D ekranlarında yayınlanan Galip Derviş isimli dizide rol alan oyuncu Engin Günaydın, bir dönem ATV ekranlarında yayınlanan Avrupa Yakası dizisinde rol almıştı. Usta oyuncunun, Avrupa Yakası dizisindeki replikleri ile hala daha dillerde dolaşıyor.
Ünlü radyocu Cem Arslan’ı bıçaklayan takıntılı bir hayranı çıktı!
Geçtiğimiz günlerde program çıkışı çalıştığı radyodan çıkan ünlü radyocu Cem Arslan, bıçaklı saldırıya uğradı. Arslan’a saldıran kişi, onu sırtından bıçakladı. Cem Arslan’ı yaralayan kişinin takıntılı bir hayranı olduğu iddia ediliyor. Detaylar haberimizde… Ünlü radyocu Cem Arslan, geçtiğimiz günlerde program çıkışı çalıştığı radyodan çıktığı sırada bıçaklı bir saldırgan tarafından sırtından bıçaklandı. Cem Arslan’ın arkasından gelerek bıçağı sırtına sapladığı söylenen şüphelinin, Arslan’ın takıntılı bir hayranı olduğu iddia ediliyor. Bundan altı yıl önce de Cem Arslan’ın sevgilisi olduğu sandığı bir bayana saldırmak isteyen şüphelinin, bu sırada yoldan geçen bir bayanı bıçakladığı iddia edildi. Hayati tehlikesi bulunmadığı öğrenilen Cem Arslan’ı sırtından bıçakladığı iddia edilen şüpheli, polis tarafından kısa sürede yakalanırken emniyetteki işlemlerinin ardından sevk edildiği mahkeme tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Olayı kendi ağzından anlatan Cem Arslan, “20.00’de yayınım bitti. Bizim asistan çocuklarla birlikte Taksim’e doğru yürüyordum. Buraya geldiğimde bir el omzumdan dürtüyor zannettim. Biri bir şey diyor zannederek arkamı döndüm. Bu şahıs elinde bıçakla bana geber diyerek darbeler atmaya çalışıyordu. O sırada ben bıçağı elinden aldım ve kendisini yere yatırdım. Çocuklara ‘tutun, kaçmasın hemen de polisi arayın’ dedim. Bu konunun evveliyatı var. 2009’dan beri biz bununla uğraşıyoruz. Cüneyd Özdemir’in asistanı Asli Hanım’ı da bıçaklayan biliyorsunuz ki ölümden döndü. Özdemir’in ekibindeki kişiyi de bu bıçaklamıştı. Benimle bir ilişkisi olduğu, çocuğu olduğu, evli olduğumuz gibi bir hikayesi var kafasında. Bizim BEST FM’deki bayanları da bu ilişkinin arasına giriyor gerekçesiyle devamlı bıçakla saldırdı. Kendisiyle bir diyaloğum yok. Ben burada şahsı tanıdığım için o olduğunu anlayıp hemen yere yatırıp bıçağı alıp polisi aradık. Ben bıçağı elinden aldım bana bir şey yapamadı zannederken arkadaşlar kan fışkırıyor dedi. Üzerimdeki mont beni kurtardı diyebilirim.” dedi. Çevredekilerin kadına şiddet uyguladığını sandıklarını anlatan Arslan, “Bana atarlı giderli yaklaştılar. Tepkiler gösterdiler. Buraya gelen memur arkadaşlar ilk etapta karısını bıçaklayan bir erkek diye gelmişler. Demek ki toplum cinnet geçiriyor. Her yerde her şey olabiliyor. Her yerde erkeklerin kadını darp olayı varken burada kadının bizi bıçaklama olayı oluştu. Şuanda biraz ağrılarım var. Yara dikildikten sonra karakola gittik. Saatlerce ifade verdik. Kadın gözaltına alındı. Avukatlarımız süreci takip ediyor.” diye konuştu.
Yıldız Tilbe İzmirlilerle buluşuyor!
Kış sezonuna ilk konseri ile merhaba demeye hazırlanan ünlü şarkıcı Yıldız Tilbe, İzmirli hayranları ile buluşmak için gün sayıyor. Tilbe, İzmirli hayranlarına unutulmaz bir gece yaşatmak için hazırlıklarına tam gaz devam ediyor. Detaylar haberimizde… Buğulu sesi, duygusal şarkıları, kendine has eşsiz yorumu ve sevilen sahne şovları ile müzik dünyasının efsane isimlerinden Yıldız Tilbe, İzmir’e geliyor. İzmirli hayranları ile buluşmak için gün sayan ünlü şarkıcı Yıldız Tilbe, İzmirli hayranları için özel bir repertuvar hazırlıyor. Biletleri satışa sunulan gece için bir aylık çalışma sonucunda İzmirli hayranlarına özel bir repertuvar hazırlayan Yıldız Tilbe, 21 Ekim Cuma gecesi Kaya İzmir Termal& Convention’da sahne alacak. Gecede Aslı Zen de sahne alacak.
Yılmaz Erdoğan, İstanbul’u terk etme nedenini anlattı…
Ünlü yönetmen ve oyuncu Yılmaz Erdoğan, İstanbul’u terk etme nedenini anlattı. Erdoğan, terk nedenini “Doğaya teslim olmak adına yollara düşen bir adam yolunu bulur.” sözleri ile özetledi. Detaylar haberimizde… Yönetmen ve oyuncu Yılmaz Erdoğan, Esquire dergisine röportaj verdi. Erdoğan, nasıl bir baba olduğunu ve İstanbul’u terk etme nedenlerini anlattı. İşte Yılmaz Erdoğan’ın kendi ağzından anlattıkları… “Çocukken her yaz tatilinde soluğu Hakkari’de alırdım. Evde birkaç gün geçirdikten sonra yaptığım ilk şey; dedemin yanına ve bahçesine gitmekti. Nefis bir bahçeydi. Dedem, toprak işinin uzmanıydı, tam bir toprak insanıydı. O evin bendeki etkileri ayrıdır. Mesela fotoromanlar da teyzelerimin başucu kitaplarıydı. ‘Ekşi Elmalar’ başta dedem olmak üzere o aileden etkilenerek tam 7 yılda hazır hale gelebildi. Bu filmin senaryo sürecinde, teyzelerimin hepsiyle değil de, bir kısmı ve ailemle bir araya geldik. Yanımızda da bu olayın tümüyle dışında olan bir dostum vardı. Bana ‘Senin nasıl yazar olduğun anlaşıldı. Onlar konuşuyor, sen yazıyorsun’ dedi. Nasıl beslenmeyeyim? Düşünsenize; etrafınız birbirinden renkli ve her biri ayrı bir zekanın sembolü insanlarla çevrili. Geçmişi tam anlatılmamış toplumların bugünleri ve yarınlarıyla da ilgili problemleri olur. Anılarımı ve anılarımdaki karakterleri de mümkün olduğunca filmlerime yansıtıyorum. Çünkü artık bu çağın tarih anlatıcısı da sinema, hatta televizyon. Artık sınırlı sayıda bulacağınız kitaplardan tarih öğrenmek ne zevkli, ne de yeterli. Dolayısıyla yurdumun dününü iyi anlatmakta büyük bir hayır görüyorum. Ayrıca tarih kitapları duygusuz! Oysaki filmlerde yazarın çektiği fotoğrafları seyredersiniz. Belki de bu yüzden en gerçek tarih yazıcıları, sinemacılar olmuştur. Çünkü bir sinemacının notası duygudur. Tarih anlatıcılarına kalırsa; iki Ordu karşılaşmıştır, biri diğerini yenmiştir, 10 binin üzerinde ölü vardır. Yahu biz filmde birisini öldürüyoruz, insanlar iki gözü iki Çeşme ağlıyor. 10 bin kişiyi ne çabuk ezip geçtiniz! Meşhur senaryo gurusu Robert McKee, ‘Mizah neyin komik olduğu ile ilgili değil, sizin neyi kafayı taktığınızla ilgilidir’ demişti. Yani bir şey gerçekten asabınızı bozuyorsa, onun mizahı yapılır. Yani iyi mizah hem eleştirir, hem de çözüme katkıda bulunur. Bu gezegende iyi bir insan olarak yaşamanın şartları var. Ben bu şartlara uymaya çalışıyorum, çocuklarım da uymalı. Örneğin; iyi kalpli olmalılar, sahip olduklarını paylaşmayı bilmeliler ve tabii ki yalan söylememeliler. Yaşadığımız çağ, bazı insani bilgilerin yetmediği bir çağ. Mesela bir bahçedeyiz ve etrafımızda 150 çeşit bitki olduğunu düşün. Bitkilere bakar bakmaz gördüğün şeyin ‘bamya’ olduğunu söyleyeceksin. Bunun gibi hayata dair eksik hayat bilgilerini vermek istiyorum çocuklarıma. Ben olgunlaşma dönemimi ‘Bana Bir Şeyhler Oluyor’u yazarken yaşadım. 28 Şubat döneminde hatırlarsanız; televizyona sürekli sahte şeyhler çıkıp duruyordu. Ben de ‘Bu işte bir gariplik var’ diye izliyorum. Derken, ‘Bir adam gerçekten aydınlanırsa, yani sahte mahte değilse, başına ne gelir?’ diye bir soru takıldı kafama. Allah ile gönülden bir ilişki kurarsa? Tabii tamamen cahil olduğum bir konuydu bu. O zamanlar Tanrı ile sohbet eden, konuşan kim varsa hepsiyle ödevim gereğince konuşmaya ve yazdıklarını okumaya başladım. Sonra da oyunu yazdım. Bu da spiritüel bir yolculuğa çıkmama sebep oldu. Gerçekle inceden vedalaşıp ama ‘inceden’ vedalaşıp kendimi bir anda hakikat düzleminde buldum. İnsanın aydınlanmasını anlatan en güzel kelime şu ‘Heee’… ‘Heee, demek böyleymişşşş…’ diye diye yolculuğum halen devam ediyor. İki yıldır Köyceğiz’deki çiftliğimde yaşıyorum. İstanbul’da artık yaşamamak; çoğalmak değil azalmak, biriktirmek değil paylaşmak demek. Zaten öyle çok biriktiren biri de olmadım hiçbir zaman. Bir gün, alışkanlıkların boyunduruklarından kurtulup doğaya teslim olmak adına yollara düşen bir adam yolunu bulur. İstanbul’da günde sadece bir iş yapabilirsiniz. Gün içinde iki iş yapmaya kalksanız, programda sıkıntı olur. Gün İstanbul’da çok hızlı ve anlamsızca akıyor, içi boş bir şekilde. Oysa doğada harcadığınız mesai de çok değişik. Bu aralar Schopenhauer’un bir kitabını okuyorum; orada yazıyor: ‘Şehirli insanın başının belasıdır can sıkıntısı. Çocuğu 15 dakika oyalama, ‘Canım sıkıldı baba’ demeye başlar. Bizim çocuklarda can sıkıntısı yasaktır mesela! Rodin çok iyi bilir bunu. ‘Babaaaa…’ dediğinde ne olduğunu sorarım ve hemen ‘Hiçççç’ der, gider. Özetle doğada hiçbir şey yapmadan otursan bile meditasyon yapmışsın anlamına gelir. Canın mı sıkıldı; git ağaçları buda, tarla sür, meyve topla. Ünlü olma meselesi… Suya girip ıslandığı için şikayet eder mi insan? Bir işe başlıyorsun, başarılı olursan doğal sonucunun da bunun olacağını aklı yerinde olan her insan bilir, sonuçlarını göze alır. Hatta göze almak ne demek; ben, aksine severim de insanlarla bir arada olmayı. Ha, ama işin içine özel hayatı deşmek ya da magazin gibi yan ürünler girerse tabii ki hoşlanmadığın durumlar doğabilir. Gerçi bununla da yaşamayı öğreniyor insan. Benim de zaman zaman ters davrandığım zamanlar olmuştur, buradan özür dilerim kırdıysam. Lise yıllarından beni tanıyanlar, şimdi gördüklerinde ya ‘Zaten komik çocuktu, komedyen olmasına şaşırmadım’ ya da ‘O çocuktan mı bu adam çıktı?’ diye tepki veriyor. Kendimi güvende hissetmediğim zamanlarda kendimi kapatırdım, gerçi hâlâ öyleyim. İşte o ‘kapalı’ zamanlarda düşünmek, şiir ve senaryo yazmaktı benim işim. Kendimi keşfetme gibi bir şey olmadı; insanlar zaten ‘Bu çocukta tuhaflık var’ bakışını her zaman atardı. Olan, İstanbul’a üniversite eğitimi için geldiğimde oldu. Öğrenci kahvelerinde bir masa etrafında milleti toplayıp güldürürken ‘Ya arkadaş bu bir meslek, haberin var mı?’ demeye başladılar. İçimdeki farkındalık da böyle böyle uyandı. Kızım Berfin, aşçılık okudu. Sonuna kadar da destekledim, halen de destekliyorum. ‘Organize İşler’de rol almıştı, son derece de başarılı olmuştu. Ama ‘Baba gölgesinde uğraşamam’ deyip kendi yolunu çizdi. New York’ta staj yapıyor şimdi. Rodin de şu manzaraya bakılırsa futbolcu olacak. Kalben en çok sevdikleri meslek ne ise onu yapsınlar. Mutfakta ileri derecede iyiyim, özellikle yöresel yemeklere düşkünüm. Lahmacun içi ve güveç en iddialı olduğum lezzetlerin başında geliyor. Bir de kişisel şefim Ömer ile ‘portakallı çorba’ gibi yemekler icat etmekten hoşlanıyorum.”
Mezdeke Aynur cinayetindeki sır perdesi aralanmaya başladı!
Geçtiğimiz 24 Nisan günü Şişli’deki evinin önünde çöp atmaya çıktığı sırada silahlı bir saldırgan tarafından saldırıya uğrayan ve hayatını kaybeden ünlü dansçı Aynur Kanbur’un cinayetindeki sır perdesi gittikçe aralanıyor. Şüphelinin, olayın ardından otobüse binerek izini kaybettirdiği bilgisine ulaşıldı. Detaylar haberimizde…
24 Nisan’da İstanbul Şişli’deki evinde çöp atmak için kapı önüne çıktığı sırada silahlı bir saldırgan tarafından saldırıya uğrayarak yaşamını yitiren bir zamanlarından popüler dans grubu Mezdeke’nin dansçılarından biri Aynur Kanbur’un cinayeti aydınlatılmaya çalışılıyor. Polis ekipleri, Kanbur’un vefatının ardındaki ayrıntılara ulaşmak için delil toplamaya devam ediyor. Bir zamanların ünlü dans gruplarından Mezdeke’nin üç üyesinden biri olan Aynur Kanbur’u Şişli’deki evinde kurşun yağdırarak öldürdüğü belirlenen ve beş aydır kayıp olan şüphelinin cinayetin ardından 3.5 kilometre yürüdüğü, son olarak Beşiktaş’tan otobüse binerek izini kaybettirdiği belirlendi. Polis ekipleri, bölgedeki güvenlik kameralarını tarayıp henüz kimliği bile belirlenemeyen katilin yol haritasını ortaya çıkardı. Silahlı saldırganın cinayeti işlediği Fulya’ya, Mecidiyeköy’den gittiğini tespit edildi. Şüpheli, Aynur Kanbur’un oturduğu Narçiçeği sokağa vardı ve Kanbur’u kurşun yağmuruna tutup yokuş aşağı koşmaya başladı. Ihlamurdere Caddesi’nde yürümeye başlayan şüpheli, Beşiktaş’taki otobüs durağından Kabataş istikametine doğru giden bir belediye otobüsüne bindi. Fakat, karanlık olduğundan dolayı otobüsün plakası ve hat numarası tespit edilemedi. Son olarak burada görülen şüpheli katil, böylece izini kaybettirdi. Görüntülerden yola çıkarak ipuçlarını toplayan polis ekipleri, cinayeti sonrası 18-20 yaşlarında olduğu düşünülen saldırganın 30-35 yaşlarında olduğunu tespit etti.
Doğuma gün sayan Akasya Asıltürkmen, oyunculuk ve doğumu hakkında konuştu!
Bebeğini kucağına almaya hazırlanan ünlü oyuncu Akasya Asıltürkmen, canlı yayında Emre Saygı’nın ve sosyal medya takipçilerinin sorularını yanıtladı ve merak edilenleri anlattı. Detaylar haberimizde…
Doğum için gün sayan ve hamilelik nedeni ile ekranlardan bir süredir uzak kalan ünlü oyuncu Akasya Aslıtürkmen, oyunculuk hakkında gelen soruları yanıtlarken “Saçı kazıtıp oyunculuk yapmak gibi şeyler hiçbir şey değil. Geçen sene ‘Enkaz’ diye bir filmde oynadım. Bir kere seyredebildim. Bir daha seyretmeyeceğim kesinlikle. Onu da festivalde seyrettim. Perişan oldum. Enkazda günlerce kalıp sonra ölen bir kadını oynadım ve gerçekten de o enkazdan normal çıkamadım. Oyuncu olmama ve aslında bunun da eğitimini almış olmama rağmen. Biz hayatla karakteri biraz ayırıyoruz. Bu kadar zor, bu kadar katmanlı zorlukları olan roller insanda biraz etki bırakıyor. Kabul etmek lazım. Yani saç kazımak, ekstrem şeyler ve tipler aslında bizim için kolaylık. Daha zor olan normal sıradan bir kadını oynamak.” dedi. Hakkında bilinmeyenleri anlatan Aslıtürkmen, “Ünlü olmak çok tuhaf bir şey. Böyle ‘Aaaa ünlü!!’ dedikleri zaman baya küfür yemiş gibi hissediyoruz. Çünkü sen senelerce konservatuarlar oku. Shakespeare’ler hatmet. İşte öğretmen ol, hoca ol, bir şey ol. Üniversiteler bitir. ‘Aaaa ünlü!!’ desinler. Oyuncu ama mesela sabah programına çıkan o ‘kısmetse olur’ programındaki kız da ünlü. Onu görünce ‘Aaa kısmetse olurda ki Müjde’ filan diyorlar. Sonra sana bakıp ‘Aaa ünlü bu!’. Hatta Müjde’yi isim soyadıyla tanıyor. Beni tanımıyor. ‘Aaa bu şeydeki şey, ben sizi çok seviyorum nerden seviyorum?’ diyor. Senden oynadığın bütün dizileri saymanı istiyor. Saymaya başlıyorsun.” diye konuştu. Bebeğini kucağına almak için gün sayan ünlü oyuncu, doğumu hakkında “2004’de bir trafik kazası geçirdim. Ağır bir trafik kazası. 7 kırık falan vardı. Kalça kemiklerimden pubis kemiğim kırıldığı ve biraz da yamuk kaynadı. O zaman bana doktorum, normal yolla doğuramazsın, diye. Bu nedenle doğum sezaryen olacak. Ben yine doktoruma sordum. Bu kadar zaman geçti doğurabilir miyim?. Kalça yapın biraz farklı olduğu için, mümkünse normal doğum tercih etmeyeceğiz dedi. Sezaryen bir seçenek değildir. Ancak bir problem olduğunda yapılması gerekir.” dedi.
Tuğba Özay: “Namus iki bacak arasında değildir!”
Sosyal medya hesabı üzerinden dikkat çeken bir paylaşım yapan ünlü manken Tuğba Özay, namus kavramını değerlendirdi. Özay, paylaşımında “Namus, iki bacak arasında değildir. Namuslu bir insansan beynin ve yüreğin bacak arana da hükmeder.” ifadelerine yer verdi. Detaylar haberimizde… Aktif bir sosyal medya kullanıcısı olan ünlü manken Tuğba Özay, sosyal medya hesabında yaptığı son paylaşımında namus kavramını ele aldı. Namus kavramı ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulunan Özay, “Namus, salt iki bacak arasında değildir.” sözleri ile etkileyici bir not yazdı. Ünlü manken, paylaşımında “Bir annenin evladına vereceği en güzel miras namustur. Namus, salt iki bacak arasında değildir. Namus, yürekte ve beyindedir, eğer sen namuslu bir insansan beynin ve yüreğin bacak arana da hükmeder keza. Namus, sadece dişide olmaz, erkeğin de namuslu olanı makbuldür. Namuslu insan hak yemez, ihanet etmez, kötülük, hinlik, cinlik, hainlik, nedir bilmez. Bilse de uygulamaz. İnsan kullanmaz, yalan söylemez, çalıp çırpmaz, iftira atmaz. Sevgiye önem verir. Dostluğa, aşka… Namuslu insan çıkarı için yaklaşmaz. Günümüz şartlarında namuslu insan olmak zordur artık. Ama iyi mayalanmışsan hiçbir koşulda bozulmazsın. Mayası bozuk olanı ortam da çabuk bozar. İnsan olmak, iyi insan olmak, namuslu insan olmak zor zanaattir. Hiçbir sanat dalında olmayan bir zanaat…” ifadelerini kullandı. Ünlü manken, paylaşımına “namus anlayışı” etiketini de ekledi. işte Tuğba Özay’ın o paylaşımı…
İbrahim Tatlıses’ten onay çıkmadı, Dilan Çıtak sevgilisinden ayrıldı!
Ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in yıllar sonra kabullendiği kızı Dilan Çıtak, kendisi gibi bir şarkıcı olan sevgilisi Levent Dörter’den ayrıldı. Daha önce de bir ayrılıp bir barışan çiftin ayrılığının altında iki nedenin yattığı konuşuluyor. Detaylar haberimizde…
Müzik dünyasında İmparator olarak anılan ünlü türkücü İbrahim Tatlıses’in yıllar sonra kabul ettiği kızı Dilan Çıtak, kendisi gibi şarkıcı olan sevgilisi Levent Dörter’den yine ayrıldı. Bu defa ayrılığın altında iki sebep yattığı iddia ediliyor.
Dilan Çıtak ve Levent Dörter ayrılığının bir sebebinin kızının Levent Dörter ile birlikte olmasını istemeyen baba İbrahim Tatlıses’in “O çocuktan ayrıl, sana yakışmıyor.” demesinin bir de Dilan Çıtak’ın ‘Yeşilçam Sahnede’ adlı bir tiyatroya başlamasının olduğu iddia ediliyor. İddialara göre; Behzat – Süheyl Uygur kardeşlerin sahnelediği müzikal oyunun kadrosunda Çıtak’ın bir dönem aşk yaşadığı Nejat Uygur’un yer alıyor olması sorun olmuş. Bu tiyatro oyununun kendisi için büyük bir tecrübe olacağını düşünen Çıtak’ın, “Ben bu oyunda oynayacağım. Kapı orada istediğin yere gidebilirsin.” dediği iddialar arasında yer alıyor.
Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak boşanıyor!
Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak çiftinin evliliklerinin üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Büyüküstün ve Saylak’ın 2011 yılında yaptıkları evliliklerini noktalama kararı aldıkları iddia ediliyor. Detaylar haberimizde… Birlikte rol aldıkları Gönülçelen isimli dizide tanışan ve aşk yaşamaya başlayan ünlü oyuncu Onur Saylak ve kendisi gibi oyuncu olan Tuba Büyüküstün, kısa süren ilişkilerini 2011 yılında evlilik ile taçlandırmıştı. Çiftin, Maya ve Toprak isimli ikiz kızları dünyaya gelmişti. Çok mutlu bir aile tablosu çizen Büyüküstün ve Saylak çiftinin evliliklerini noktalama kararı aldıkları iddia ediliyor. Daha önce de haklarında boşanma konusunda dedikodular çıkan Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak çifti, bu haberleri kesin bir dille yalanlamış ve dedikodulara kulak asmadan mutlu evliliklerine devam etmişlerdi. Ancak, bu defa öyle olmadı. Kanal D ekranlarında yayınlanan Renkli Sayfalar isimli magazin programında ünlü çiftin boşanma konusu ele alındı. Programın sunucuları, “İki tarafa da sorduk, ancak bir türlü yanıt alamıyoruz. Bizi yalanlayan bir şey gelmedi.” dedi. Geçtiğimiz ağustos ayında Nova Tv’ye röportaj veren güzel oyuncu Tuba Büyüküstün, “Onur her şeyden önce iyi bir insan. Gerçekten güzel bir adam. Ve çok da romantik.” sözleri ile eşi Onur Saylak’a övgü dolu sözler etmişti. Onur Saylak ve Tuba Büyüküstün’ün rol aldığı “Rüzgarın Hatıraları” filminin galasında Rus oyuncu Sofya Khandamirova, Onur Saylak’la sevişme sahnelerini soran basın mensuplarına “O sahneler gerçekti. Sahneyi çekerken içeride az insan olmasını istedim. Biraz utandım. Sonuç olarak bu bir iş.” diye yanıt vermişti.
Artık tüm gözler Onur Saylak ve Tuba Büyüküstün çiftine çevrildi. Çift, henüz bir açıklama yapmazken iddialara göre boşanma haberlerini yalanlamıyor olmaları da dikkat çekiyor.

