Ana SayfaDedikoduZerrin Arbaş: Hayatım Bir Film Olsun Kızım Nil Oynasın

İlgili Postlar

Zerrin Arbaş: Hayatım Bir Film Olsun Kızım Nil Oynasın

Uzun bir süre sonra röportaj veren Zerrin Arbaş “Hayatım bir film olsun kızım Nil oynasın” dedi. İşte Zerrin Arbaş’ın o açıklamaları;

Ünlü ressam Avni Arbaş’ın kızı olan oyuncu, Paris’te hayata geliyor ve doğduğu gün annesini kaybediyor. Arbaş, daha 4 aylıkken de babası tarafından İstanbul’a gönderiliyor:

“Beni anneannem ve dedem yetiştirdi. Anneannemin yeğeni Bolşoy Balesi’nde balerinmiş. O yüzden 5 yaşındayken baleye başladım. Madam Olga’nın Taksim Halkevi’ndeki derslerine giderdim. Ondan sonra asıl bale eğitimimi 1952’de İstanbul Konservatuvarı’nda aldım. 15 yaşında bale bölümünden mezun oldum. O sıra Avusturya Lisesi’nde de okuyordum. Özellikle Almanca öğrenmemi istediler. 1963’teyse konservatuvarın tiyatro bölümüne girdim. Yıldız Kenter, Melih Cevdet Anday, Ahmet Kutsi Tecer hocamdı…”

Ünlü oyuncu, ilk set deneyimini şöyle anlatıyor:

“Ben talebeyken aynı sene Avni Dilligil ‘İstiklal’ diye bir film yapıyordu. Efkan Efekan’la beraber oynadık. Ardından ise 1964’te ‘Cilali İbo Kırk Haramiler’ filmi geldi.

Feridun Karakaya, Cilalı İbo’yu oynuyordu. Serpil Gül de ona eşlik ederdi. Fakat o sene Serpil Gül ile anlaşamamışlar. Yeni birisini ararken okuldan biri benden bahsetmiş. Rolü bana teklif ettiler. Urfa ve Adana’da filmi çektik. Ardından Ayhan Işık ve Sezer Sezin’le ‘Şahane Züğürtler’de rol aldım.”

Zerrin Arbaş, 1965 senesinde kendini Amerika’daki güzellik yarışmasında buluyor. Arbaş, tüm hayatını değiştiren Amerika macerasını şu sözlerle anlatıyor:

“10 yaşımdan beri Amerika’ya gitmeyi istiyordum. Hollywood rüyam vardı. Sophia Loren hayranıydım. 1965’te ufak ufak ünlenmiştim. Bana, genç yıldız adayı olarak bakıyorlardı. Caddebostan Gazinosu’ndaki rock’n roll dans müsabakasının jürisinde yer aldım. Yarışma bitti mekandan çıkarken kapıda bir adam beni durdurdu. Fötr şapkalı bir bey şöyle dedi: ‘Siz beni tanımazsınız ama ben sizi tanıyorum. Bugüne kadar bütün Türkiye güzellik müsabakalarını yapan organizatör Osman Olkan’ım. Bu sene müsabaka yapamadık. Ama Kaliforniya’daki Long Beach’te gerçekleşecek uluslararası müsabakaya Türkiye’den bir temsilci istiyorlar. Ama kız yok. Fakat siz Türkiye güzeli olarak bizi temsil edebilirsiniz.’ Kartını verdi. Ben de anneanneme anlattım. Birkaç gün sonra bu beyin ofisindeydik. Ardından konsolosluğa gittik, Olgunlaşma Enstitüsü’nde saten tuvalet bulduk. Milli kıyafeti de Kapalıçarşı’dan temin ettik. Ses mecmuası röportaj yaptı. Başlık da şuydu: ‘Dünyada bir ilk. Hiçbir güzellik müsabakasına girmeden güzellik kraliçesi oldu’. 7. gün uçaktaydım. O kadar Amerika hayalim varmış ki böyle bir mucize hayatımda oluverdi.”

“Yarışmada kaçıncı oldunuz?” 

“1.67 boyundayım. Tabii ki hiçbir şey seçilmedim. Ben zaten öyle bir şey de beklemiyordum. Orada bir sürü Türk ailesi otele geldi ve benimle tanıştı. Benim de biraz daha kalmamı istediler. Anneanneme ulaştım. Sonrasında onun izniyle Amerika’da kaldım. Türk kulübü vizemi de uzattırdı.”

Ahmet Ertegün anıları

“Evlendikten iki ay sonra babam Paris’ten Nasuhi Ertegün’le bana bir yağlı boya tablo hediye gönderdi. 1973’te de İstanbul’da Ahmet ve Nasuhi Ertegün’le buluştum. ve aramızda seneler sürecek büyük bir dostluk başladı. Ahmet bana, ‘Sen benim ailemsin’ derdi. Müthiş, entelektüel, zeki bir adamdı. Müzik dahisiydi ve acayip kulağı vardı. Onun yemeklerinde hepimizi esir alır, hikayeler anlatırdı. İnsan severdi… Bodrum’da her yaz buluşurduk. Her gece evde büyük davetler verirdi. O zamanın dünyaca ünlü politikacıları, jet-sosyetesi Bodrum’a gelirdi. Mick Jagger ile eşi, Bodrum’daki eve gelip hep kalırdı. Ahmet, ölmeden önce Tarkan’ı tanıtmak çok istiyordu ama olmadı. Tam istediği gibi bir şarkı bulamadı. Amerika’da Latinlerin daha çok şansı oluyor. Türkiye’den bu iş biraz zor. Ahmet, Tarkan’a bayılıyordu ve çok istedi Amerika’da bir yerlere gelmesini.”

Yıllarımın Aşkını Yaşadım

“Amerika’da da hemen çok önemli bir tiyatro okuluna yazıldım. 4 Temmuz 1967’de okuldan bir arkadaşımı ziyarete gittim. Dehl de o evdeydi. Onu görünce çarpıldım. O 46, ben de 20 buçuk yaşındayım. Ses tonu çok güzel, yakışıklı. Oğlu da oradaydı ve onunla çok tatlı sohbeti vardı. Onlar evi terk ederken ben de ‘Pasadena’da oturuyorum. Oraya uğrarsanız beni de ziyarete gelin’ dedim. Bir daha hiç göremeyeceğim diye düşünürken bir akşam üzeri evimin kapısı çaldı. Bir baktım Dehl ve oğlu. Ne müthiş bir andı. 20 Temmuz’da da evlendik. Böyle bir yıldırım aşkıydı.”

Arbaş “Hayatınızın filme çekilmesini ister misiniz?” sorusunu şu şekilde yanıtladı;

“Tabii isterim. Yeni jenerasyon oyuncularının hepsine hayranım. Beni oynayacak harika insanlar vardır. Fakat Derya, önemli. Nil Karaibrahimgil’e bayılıyorum, ne kadar Derya tipli değil mi? Keşke oynasa. Gülüşü, bakışı çok benziyor. Özge Özpirinçci’ye de zaman zaman bakıyorum, o da Derya’ya benziyor. Onun ruhunu taşıyabilirmiş gibi geliyor.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Haberler