Ana SayfaDedikoduŞebnem Bozoklu: Bela Beni Çeker

İlgili Postlar

Şebnem Bozoklu: Bela Beni Çeker

Geçtiğimiz gün samimi bir röportaj veren Şebnem Bozoklu “Bela beni çeker” açıklamasında bulundu. İşte Bozoklu’nun o açıklamaları;

Hep lokum gibisin. Tatlı, sevecen, güler yüzlü…

Ah Hakan! Utandırıyorsun beni.

Her daim böyle olmak zor değil mi?

Bilmem, ben göründüğüm gibi olmaya gayret ediyorum. Çocukluğumdan beri oluşturduğum bir yaşama biçimim var. Hayatı, içinde yaşamayı seviyorum. Empatik bir insanım. Karşımdakinin hislerine önem veririm. Gerilimden, huzursuzluktan hoşlanmıyorum. Öyle insanların içinde kendimi hiç tutmam. Samimiyetsiz insanları da sevmiyorum. Öyleleriyle çalışmayı da tercih etmem. Dünyanın en güzel işi de olsa, eğer gerçekliğinden şüphelendiğim birileri dahilse, o iş benim için çekim gücünü yitirir. Tüm bunların yansıması sendeki gibiyse ne mutlu bana.

Hiç sinirlenmez misin?

Ah sorma, çok güzel sinirlenirim. İşim konusunda hassas ve titizim. Ama bunun karşılığı kalp kırmak, karşılanamayacak isteklerde bulunmak değil. Ben işimi doğru yaparım, karşımdaki insana da “Sen neden işini yapmıyorsun” derim.

Hayatın iş odaklı mıdır?

Hiç değildir. Ben iş değil, hayat odaklıyım.

MORARDIM, ÖLÜYORDUM

“Oynamasam ölürüm” diyen oyunculardan değilsin o zaman…

Evet, oynamasam hayatta ölmem (gülüyor). O ne demek zaten ya! Ayrıca bu konuyla ilgili söylemek istediklerim var…

Tabii, buyur…

Çocukluğumdan beri hayran olduğum oyuncuların, müzisyenlerin röportajlarını okur, dinlerim. Şunun üzerinde çok durulur; ‘meslekte kalıcı olmak’. Çok moda bir laftı bir ara. Şimdi düşünüyorum, bir Oyuncu ya da müzisyen hayatının bir noktasında “Ben artık Norveç’e gidip Balık tutmak istiyorum” diyebilir. Bu da kimseyi ilgilendirmez. Bana da “12 senedir büyük bir istikrarla bu işi yapıyorsun” diyorlar. Ama ben kimse için devamlılığı bir pozitif mesele olarak görmüyorum. İnsan hayatının bir noktasında yapmak istediği şeyi değiştirebilir. Kendi ya da hayalleri değişebilir. Mesela ahşap oymacılığıyla tanışırsın, “Buldum, bunun için dünyaya gelmişim” dersin. Bu, bir önceki işinde başarısız olduğunu göstermez.

Bir röportajında “Belalar beni bulur” demişsin…

Evet… Bir küçük tatlı şuursuzluğum var sanırım. Belalar beni bulur, mıknatıs gibiyim.

Neler yaşadın?

Daha iki gün önce set programında dört günlük boşluk bulduk. Eşim Kanat’la (Atkaya) Berlin’e gittik. Dönüş biletimizin 18.50 uçağı olduğuna ikimiz de eminiz! Dönüş günü bir sokak kafesine gittik, kahvemizi söyledik. Tatlı tatlı insanlara bakıyor, bir yandan da sohbet ediyoruz. Kanat “Uçağın saatine bir baksana, tam neydi?” dedi. Baktım, 14.55 yazıyor. Ve saat 12.00. Kafeden nasıl kalktık, uçağa nasıl yetiştik bilmiyorum… İnsanların havalı sebepleri vardır ya, “At binerken ayağımı burktum” gibi, ben evde yürürken parmağımı falan kırarım. Bir kılçıkla ölüyordum, Hakan!

Nasıl?

‘Hamlet’i çekmek için Büyükada’daydık. Yanımda da basın danışmanım Sinem (Gürleyük) vardı. Canımız Balık çekti. Eve ızgara balık söyledik. Sete gideceğim diye hızlı yiyorum. Bir çatal aldım ve kılçık boğazımda durdu. Yutkunamıyorum. Morardım. Ölüyordum.

Ne yaptın?

Ekmek içi yedim. Sonra zeytinyağı içtim.

Şebnem Bozoklu kimdir?

Zeytinyağı da mı içilirmiş?

Evet, Google’dan baktım.

Ölürken bir yandan da Google’a mı girdin?

Evet (gülüyor). Ölürken Google’a giren, benim işte. O yüzden etrafımdakiler hep bir sit-com yaşar.

BABAMI KAYBETTİĞİMDE AĞLAMAKTAN İKİ KAŞIMIN ARASINDA İZ OLUŞTU

‘Elbet Bir Gün’ Fox’ta başladı. Seni ekranda daha önce hiç bu kadar sert bir dram işinde izlememiştik. Nasıl gidiyor?

Çok keyif alarak çalışıyorum. Karakterin kanlı canlı olması için çok da uğraştım. Üzerine düşündüm, çalıştım. Bu konudaki en büyük şansım yönetmenimiz Gül Oğuz oldu. İşinde muhteşem biri, karakteri onunla kurduk.

HERKESİN SIRLARI VAR

Nesime nasıl bir karakter?

Nesime, oynamaktan keyif aldığım bir karakter. Eğer bu rol başka bir oyuncuya gitseydi, çok üzülürdüm. Nesime, çok varlıklı bir adamla evlendirilmiş. Sonra gördüğü şiddet ve istismardan dolayı İstanbul’a kaçıp her şeye sıfırdan başlamış. Hayatın kibar davranmadığı bir kadın. O sıkışıklık ve korkuyla da hatalar yapmış. Bütün yaşamını ‘Elbet bir gün intikamımı alacağım, kendimi var edeceğim’ gibi sözler üzerine kurmuş. Yıllar sonra, uzun zaman önce koptuğu kız kardeşiyle karşı karşıya geliyor. Kardeşi çok varlıklı. Birlikte bir hayat kurmaya çalışıyorlar. Ve kurtulmaya çalıştıkları çok şey var.

Dizide 15 yıl önceki halini de sen oynuyorsun. İnandırıcı da. Yaşsız gibisin…

Cilt biraz genetik. Annemin de iyi bir cildi vardır. Ben de iyi bakarım, özen gösteririm. Minyon olmak da her zaman avantaj.

Estetiğin var mı?

Yüzümde estetik, dolgu yok. Sadece babamı kaybettiğimde ağlamaktan iki kaşımın arasında büyük bir iz oluştu. İki senedir oraya botoks yaptırıyorum.

Dizide bütün karakterler sırlarıyla yaşıyor. Sen sır tutar mısın?

Sadece Nesime ya da Şebnem özelinde değil, ben bütün insanların kendilerine sakladığı sırları olduğunu düşünüyorum. Ama bunun sayısı önemli. Bazı insanlarda çoktur, Nesime de onlardan biri.

LÜTFEN BİLET ALIN, GELİN

Devam eden bir diğer işin de ‘Hamlet’. Orada da bir televizyon programı sunucusunu canlandırıyorsun…

Eserin orijinalindeki çürümüşlüğü, Kaan’ın (Müjdeci) ‘Hamlet’inde de insan iliklerine kadar hissediyor. Zaten bizim ‘Hamlet’i sevmemizin sebebi de yüzyıllardır takdir görmesi değil, varoluşa, insana dair sorduğu soruların hâlâ çok güncel olması. ‘Hamlet’in orijinalinde, canlandırdığım Nagehan’ı bire bir karşılayan bir karakter aslında yok. ‘Günümüz Türkiye’sinde bir cinayetin çözümlenmesi için nerelere başvurulurdu’ sorusundan yola çıkılarak yaratılan bir karakter.

Pandemide ara verdiğiniz ‘Aşk Geçmişim’ oyunu da sahneye döndü. Oyunu hâlâ izlemeyenlere ne söylemek istersin?

Lütfen bilet alın ve gelin (gülüyor). Rıza Kocaoğlu ve Melisa Doğu’yla sahneyi paylaşmaktan çok keyif alıyorum. Oyunda kadının ve erkeğin aynı olaylara tamamen farklı pencerelerden bakışı, pek çok kalıbı yıkıyor. Aynı zamanda oyun, günümüz ilişki biçimlerini, geçmişimizde aldığımız yaraların, aşk acılarının farkında bile olmadığımız yıpratıcı etkilerini, bizi nasıl yalnızlaştırdığını gerçekten çarpıcı ve çok komik bir üslupla anlatıyor.

KOVULA KOVULA KENDİMİZE ONUNCU KÖYÜ BULURUZ

Ekranda mizah yaparken ve kılıktan kılığa girerken bir yandan hep cilveli de oldun…

Evet (gülüyor).

Seksapelinin üzerinden gitmeden seksi görünen bir kadınsın. Bunu nasıl sağlıyorsun?

Oynadığım karakterleri hiç  tek boyutlu düşünmüyorum. Bu kadının feminen bir tarafı var mı? Varsa ne noktada yansıtıyor? Erkeklerle ilişkisi nasıl? Flört eder mi? Bunların hepsini düşünüyorum. Ve o söylediğini de karakterin feminenliğini dışa vurma biçimi olarak görüyorum. Karakterlerimde her zaman böyle bir renk olsun istiyorum. Neden cinsiyetsizleştirilmiş bir karakteri oynayayım?

Günlük hayatında da cilveli misin?

Arada “Erkek doğmak ister miydin” falan derler ya. Ben kadın doğmaktan, kadın olmaktan mutluyum. Bir kadının kendini var etmesi zor. Buna rağmen tadını çıkarmak istiyorum.

“Kadın olarak kendini var etmek zor” dedin. Bu Şebnem Bozoklu olsan da öyle mi?

Evet, öyle tabii, olmaz olur mu! Ne kadar farklı yapıda olursak olalım hayatın içindeki her kadın gibi benim için de geçerli. Kadın olarak direnmemiz gereken çok şey var. Sektörde de… Benim ve bütün kadın oyuncu arkadaşlarımın…

Geçen söyleşimizde “Sektördeki yapımcıların çoğu erkek. Ve erkekler, erkek oyuncuları daha çok sever” demiştin…

Kadın oyuncu arkadaşlarımla bunu küçük küçük değiştirmeye çalışıyoruz.

Birinin sırf erkek olduğu için el üstünde tutulmasını görmek zor değil mi?

Acıklı ve de komik.

Sektörde haklarını nasıl savunuyorsun?

Şiddetin her türlüsü hayatımızda. Bizim sektörümüzde de bunun yansımaları var. Özellikle ayrımcılık ve adaletsizlik noktasında gördüğüm çok şey oldu. Ama hep doğru bildiklerimi söyledim.

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” denir…

Kız kardeşlerim üzülmesin, kovula kovula  onuncu köyü buluruz. Onuncu köyü yaratmak da mümkün.

HAZ ÇAĞINI BEKLİYORUM

Eşin Kanat Atkaya’ya daha çocukken hayranmışsın…

14-15 yaşlarımdaydım. Kanat’ı Go adlı dergide gördüm. Dergiyi o yapıyormuş. Büyük hayranıydım.

O hayranlık, orada kaldı mı?

Yok canım. Hep takip ettim. Yıllar sonra hayat bizi bir araya getirdi.

Tam bir ‘stalker’mışsın. Adam korkmadı mı?

Korkmadı ama çok şaşırdı.  “Şöyle bir yazın vardı” diye o kadar eski zamanlardan bahsediyordum ki, o bile hatırlamıyordu.

2019’da evlendiniz, ardından pandemi patladı. Etkisi ne oldu?

Ben çok çalıştığım için evi zaten çok özlüyordum, Kanat da evden yazdığı için, oluşturduğu kendi dünyası var. Bize olumsuz etkisi olmadı. Ama  17 gün süren son kapanma beni çok zorladı.

Neden?

Umutsuzluğa kapıldım. Sonra bir yazı okudum. İspanyol gribi sonrası bir haz çağı olmuş. İnsanlar sanata, müziğe, seyahate zaman ayırıp para harcamış. Bizde de tarih tekerrür edecek diye düşündüm. Haz çağını bekliyorum.

Nasıl bir âşıksın?

Çok güzel severim. Bazen romantik, bazen realistimdir. İkisinin de tuzakları çok, o tuzaklara düşmeden tadını çıkarmaya çalışıyorum.

EĞİTİM HAYATIM BİR YAŞIMDAYKEN BAŞLADI

Baban Ispartalı, annen Siirtli. Nasıl bir çocukluktu?

Farklı ve değişik.

Neden?

Anne ve babam ilkokul öğretmeniydi. İstanbul’da tanışıp evlenmişler. Kadıköy’de büyüdüm. Annemler beş kız kardeş. Ama bu beş kadın birbirinden çok farklılar. Yazları anneannemin evinde buluşurlardı. Onlarla müthiş eğlenirdim. Harika kadınlardı. Bir araya geldiklerinde evde sadece Arapça konuşulurdu. Çocuk beyni, ben de Arapçayı konuşamıyor ama anlar hale gelmiştim. Oynadığım her karakterde de onlardan bir parça vardır mutlaka.

Baban aynı zamanda ilkokul öğretmeninmiş…

Evet, sorma! Benim eğitim hayatım aslında 1 yaşımdayken başladı. İkisi de çalıştıkları için her sabah kaldırılır, yıkanır ve yuvaya götürülürdüm. Hayatım okul servislerinde geçti. 3 yaşımdayken evde anne-babamın derslerinde kullandığı okuma fişlerinden okumayı çözmüşüm. 5 yaşımdayken babam beni bir gün okula götürdü. Ortama âşık oldum. “Birinci sınıfa başlamak istiyorum” diye tutturdum, başladım.

Baban sana derslerde torpil geçer miydi? Sınav sorularına falan gizlice bakar mıydın?

Asla, keşke. 5 alıyorsam 3 yazardı. En kötü yerde ben otururdum. Sessizdim ama sınıfa kızacaksa “Lütfen sessiz olalım Şebnem” derdi. Asla bana torpil geçilsin istemezdi. Ortaokula başladığımda, artık yapmadığım şeylerden azar işitmeyeceğim diye nasıl sevindim anlatamam.

‘BANA SAHNEMİ GERİ VERİN!’

Oyunculukla ne zaman tanıştın?

5 yaşımda annem beni ilk defa tiyatroya götürdüğü zaman başladı her şey. ‘Alaaddin’in Sihirli Lambası’nda sahneye bir oyuncu çıktı ve seyirciler arasından bir çocuğu yanına istedi. Parmağımı kaldırdım, beni seçti.

Ve…

Her yer karanlık, benim olduğum sahne aydınlık… O an ‘Benim kesinlikle burada olmam lazım’ dedim. Sonra bir soru sordu, doğru cevap verdim ve alkışlar… Ardından karanlığa ve seyircilerin arasına döndüm, derin bir mutsuzluktu, ‘Bana sahnemi geri verin’ diye düşündüm (gülüyor).

Mizah yapmaya ve güldüren kişi olmaya nasıl karar verdin?

Çocukluğumdan beri komedi izlemeye bayılırım. Tüm Arzu Film yapımlarına hayrandım. Organik şekilde gelişti, içimde varmış.

2022, SENİN İYİ BİR YIL OLMANI HAK ETTİK

– 2021, yeni bir dünyaya alışmaya çalıştığımız, hayatımızın her alanına sirayet eden farklılıklarla yaşamaya çaba gösterdiğimiz çok zor bir yıldı.

– Bak 2022, senin iyi bir yıl olmanı hepimiz çok hak ettik. Elimizden geleni yaptık, her şeye çok dikkat ettik. Aşılarımızı olduk. Mutlu olmaya, hayatta kalmaya, kendimizi psikolojik ve bedensel olarak tüm farklılıklara uygun hale getirmeye çalıştık. Sen de bizim için muhteşem bir yıl ol. Yanında çok kahkaha, çok mutluluk, çok özgürlük, çok sağlık getir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Haberler